Huzurun başkenti : Konya

konya

“Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya’ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğunuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline kaybola büyür, genişler ve sonunda kendinizi Selçuk sultanlarının şehrinde bulursunuz.” Beş Şehir / Ahmet Hamdi Tanpınar.

Kimi şehirler vardır o şehre doğal güzelliğinden, tarihi zenginliğinin çokluğundan ziyade, o şehirde yaşamış insanların hatıralarının izini sürmek için gidilir. Konya dünya şehirleri içinde belki de bu şehirlerden ilk sıralarda yer alanlardan biri. Şehre kimliğini veren en önemli kişilik hiç şüphesiz Hz. Mevlana’dır. O bu şehirden göçeli 700 seneden çok zaman olduğu halde Konya hâlâ Hz. Mevlana demektir. Onu dünyanın binlerce şehrinden ayıran başlıca özelliği, ona ‘bir huzur şehri’ sıfatını hak ettiren temel karakter Hz. Mevlana’dan başkası değildir.

Bir başkentin asaleti

Selçuklu’ya başkentlik yapmış şehirde bugün çoğu müze olarak kullanılan İnce Minareli Medrese, Karatay Medresesi, , Sırçalı Medrese gibi eğitim kurumları, Alâeddin Keykubat Camii, Sahip Ata Külliyesi, Hz. Şems Camii gibi yapılar ziyaret edilmesi gereken tarihi eserler olarak ilk sırada yer almaktadır. Selçuklu ve Beylikler dönemine ait pek çok cami, hamam, çeşme, köprü, tekke, kervansaray, hastane, suyolu ve diğer Yazı: Nurya Çakır Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı 43 gezi altyapı kuruluşlarına sahip bulunan Konya’da Osmanlı dönemine ait eserlerin en tanınmışı ise Sultan Selim ve Aziziye Cami’leridir. Konya’ya karakteristik kimliğini veren ve şehrin sembolü olan ana yapı ise hiç şüphesiz Mevlana Müzesi’dir. Hz. Mevlana’nın 17 Aralık 1273 tarihindeki vefatından sonra Tebrizli Mimar Bedrettin’e dört fil ayağı üzerine oturtulan bir türbe yaptırılmıştır. Yapılan türbenin kubbesi, tıpkı Medine’de Peygamber Efendimizin ve Şam’da İbn Arabi’nin türbelerinin kubbeleri gibi yeşil renkli yapılmıştır.

“Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendine serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya’ya hangi yoldan girerseniz girin sizi bu serap vehmi karşılar.” der Ahmet Hamdi Tanpınar. Evet öyledir. Kahverengi bir rüyadan arta kalmanın izlerini taşır hep. Keyifle dolaşacağınız sokakları sizi zamandan alır götürür. Zamanlar üstü ustalarla karşılaşırsanız şaşırmayın. 12. Yüzyılın ilk yarısında Sultan Alâeddin Keykûbat (1219,1236) devri ve sonrasında, dünyanın ilim ve sanat merkezi özelliğini kazanan bu şehirden kimler geçmemiştir ki? İslam Dünyası’nın her tarafından gelen bilim ve sanat adamları Konya’yı bir ‘merkez’ haline getirmişlerdir. Bahaeddin Veled, Muhyiddin İbn Arabî, Mevlana Celaleddin Rûmî, Şemsî Tebrizî, Sadreddin Konevî, Kadı Burhaneddin, Kadı Siraceddin, Urmevî gibi bilgin, mutasavvıf ve filozoflar kıymetli eserlerini Konya’da hazırlayarak, dünyaya ışık tutmuşlardır. “Konya’nın Altın Çağı” denilebilecek bu özelliği, 12. yüzyıl ortalarına kadar devam eder.

Meram bağları

Tarih boyunca suyu, havası ve bağları seyahatnamelere, divanlara geçmiş, ünü bütün Ortadoğu’ya ulaşmış bir mesire yeri olan Meram Bağları, Takkeli Dağların güneydoğu eteklerindeki vadiye kurulmuş bir mesire yeri. Geçmişteki albenisini, güzelliğini kaybetse de bugün Konya’da ziyaret edilmeye değer adreslerden biri.

Meram kelimesi, Konyalılara göre, “Amaç, arzu, hedef, gaye, tema” anlamında olup, herkesin görmek, kavuşmak, gezmek, yaşamak için can attığı cennet mesireliğin özel adı olmuştur. 1648 yılında Konya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin Konya’nın piknik ve mesire yerlerinin en güzellerinden olan Meram için övgüsü şöyledir; “Peçevi sehrinin Baruthane mesiresi, Kırım’ın Sudak Bağı, İstanbul’un yüz yetmiş beşten fazla bahçe ve yanında gülistanları, Tebriz’in Sehcihan Bağı, bu Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir Çemenzâr bile değildir.” Meram’da Selçuklular devrinden kalan bir köprü, Karamanoğulları devrinden kalan Hasbeyoğlu Mescidi ve Hamamı, Darülhuffaz’i, Tavus Baba Türbesi ziyaret edilebilecek yerlerdendir.

Şiir, mûsikî ve sema

Dünyada yüzlerce Mevlevihane, Hz. Mevlana’nın yolunun yolcusu olan Mevleviler’in buluşma, sema etme, halleşme yerleri olarak inşa edilmiş ve işlev görmüştür. Hz. Mevlana; yaşadığı müddetçe dostluğu çağları aşan büyük yoldaşı Şems’in de yaktığı bir kandil olarak, şiir, musiki ve sema ile gönlü inceltmenin yollarını anlatmıştır. Hakikati söylemenin belki de en güzel yolu olan şiiri, ünlü Mesnevi’sinin dili olmuş, yazdığı Farsça beyitler günümüzde de tazeliğini koruyarak en çok okunanlar arasında yer almıştır. Başta Konya olmak üzere ülkemizde ve dünyanın bilinen bilinmeyen yerlerinde hala bir kitap gibi değil, dillerden düşmemesi gereken bir vird /dua gibi okunan Mesnevi, Afganistan dağlarında yaşayan bir, İran’da bir gence, Amerika’da bir üniversite hocasından Japonya’da bir mühendise kadar milyonlarca insan tarafından başucu kitabı olarak takip edilmektedir. Amerika’da en çok satan kitap, İran’da en çok okunan şiir kitabıdır.

Mevlevilik adetleri

Mevlevilerin kendilerine has terbiye ve imanlarından gelen zarif konuşmaları ve konuşma kalıpları vardır. Kapıyı kapatmak yerine sırlamak, mumu söndürmek yerine dinlendirmek denilir. Uyandırılacak kişiye; ‘agah ol erenler’, mezarlığa ‘hamuşan’/ suskunlar evi, Mevlevi mensuplarına ihvan, diğerlerine avam denilir. Selam göndermek: aşk-u niyaz etmek, ışık: çerağ, ölmek: yürümek- göçmek, gömülmeye: sırlanmak, ‘yok’ yerine ‘hak vere’, sen yerine siz, ben yerine biz, uykuda yerine vahdette denir. Gelene hoş geldin demeye aşk vermek denilir. Buna muhatap olan da aşk almış olur.

Kullandıkları eşyayı öpmeden kullanmazlar.

  • “Ben yaşadıkça Kur’an’ın bendesiyim. Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yolunun tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse ondan da, o sözden de uzağım.”
  •  Bir zamanlar çocuktuk; şimdi üstad olduk. Bir zamanlar dost yüzü görmekle şad olduk. Maceramızın sonu ne oldu, dinle: ‘Bulutlar gibi geldik ve rüzgarlar gibi geçip gittik.’
  • Dostundan bir cefa gördünse onun bin tane vefası olduğunu hatırla. İyilik günaha karşı bin şefaatçi gibidir.
  • Ruh tufanında biz Nuh’un gemisiyiz; şüphesiz elsiz, ayaksız gideriz.
  • Gönlüm! Sevgiliye doğru git; ey dost, Dost’u karşıla, ey bekçi uyan, bekçiler uyumamalıdır.
  • Bu ırmakta ne ölmek var bize

Bu ırmakta ne gam var, ne keder var, ne dert.

Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan.

Bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret. (Tercüme: A.Kadir)

Tadımlık

Konya’ya uğradığınızda mutlaka tatmanız gereken iki lezzet vardır: Etli ekmek ve Mevlana Şekeri.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir