2008 UNESCO Kaşgarlı Mahmud yılı - Sayı 4

2008 UNESCO Kaşgarlı Mahmud yılı

1_kirmizi_beyaz_4_2008_ilkbahar

Dilsiz kalırsan sağır da olursun

Ömer Bolat CEO | Albayrak Grubu Milletler, gelişigüzel insanlardan oluşan yığınlar değildir. Bir arada bulunan insanlara “millet” hüviyetini kazandıran “kültür”dür. Şahsiyet sahibi olan her milletin ve o millete mensup her bir ferdin kendine ait bir kültürü muhakkak vardır, olmalıdır. Çünkü “şahsiyet, hayatı meziyet kılar.” Kültürün başat öğelerinden biri dinse diğeri de dildir. Bu bakımdan dile çok büyük ehemmiyet vermek gerekir. Dil, öyle bir öneme sahiptir ki, ihmale gelmez, zira dilini kaybeden insanlar, beraberinde manevi olarak şuur kaybına da uğrarlar. Tarihimizde bunun örneklerine sıkça rastlanır.

Dil, duygularımızı, düşüncelerimizi, heyecanlarımızı, ihtiyaçlarımızı, kısacası bizi insan kılan her türlü unsuru muhatabımıza aktardığımız bir vasıta olmak sebebiyle, insan topluluklarını bir güruh, bir yığın olmaktan çıkarıp, aralarında fi kir birliği, his kardeşliği bulunan bir cemiyet haline getirir. Asırlar boyunca, hayat tecrübelerinin, yaşanmışlıkların imbiğinden süzülüp gelen kelimeler, kendine hayat sahası bulur, birikir ve bugüne ulaşarak dilimizi oluşturur. İşte kendimizden çok önceki nice insandan, atalarımızdan bize miras kalan bu dili konuştuğumuz insanların arasında bir varlık ispat edebiliriz. Birbirimizin dilinden anlamadıkça yalnızlaşıyorsak, o halde dilimizden kopan her kelimede ya da dile intikal eden her nev-zuhur kelimede birbirimizi anlamada problem yaşama ihtimali artar ve gitgide yalnızlaşmaz mıyız? Madem dil, bizi mayalayan kültürün olmazsa olmaz bir parçasıdır, madem bir insan topluluğuna kimliğini kazandıran unsurdur, o vakit ona sıkı sıkı sarılmak icap etmez mi? İşte biz bunun derdindeyiz.

Bugün dilimizde yaşadığımız iki türlü sıkıntı var. Hemen her gün dilimiz yeni bir kavramla karşılaşıyor. Yabancı dillerden gelen kelimeler, kimi zaman olduğu gibi kalıyor, kimi zaman o kelimeyi karşılayacak yeni kelimeler icadına gidiliyor. Bugün bizim, teknik, edebiyat, bilim, felsefe gibi pek çok sahada yüzlerce, hatta binlerce yeni kelimeye ihtiyacımız olduğu düşünülürse, dilimizin yabancı kelimelerin istilasına uğramasının önüne geçebilmek için, o kelimelere Türkçe karşılıklar bulmak sağlıklı bir yol olabilir. Türkçede bulunmayan bir kavramı, Türkçe köklerden üretilen bir kelimeyle dile kazandırmak, zamanla onu kültürümüze mâl etmek, önünde eğileceğimiz bir hizmettir. Bundan başka bir de dilde tasfi yecilik mevzuu var. Dilimizdeki yabancı menşeli kelimeleri atalım, öz Türkçe kullanalım deniliyor. Fakat bu tasfi ye işlemi, hâlihazırda dilimizde yaşattığımız, asırlardır hayatiyetini kaybetmemiş, bütün müesseseleriyle bizim olan kelimeleri hedef alırsa, o vakit, bütün bir fi kir hayatımızı baltalamış, dile sımsıkı bağlı duygu ve düşünce sistemimizi hak ile yeksan etmiş oluruz. Bu sınıfa girebilecek kelimeler, her ne kadar köken itibariyle başka bir dile ait olsa da, artık bize de mâl olmuştur. Bu türlü bir kıyım, dili fakirleştirmek, kısırlaştırmaktır. Kısır bir dille, ne edebiyatta, ne sanatta, ne felsefede vs. hiçbir doğum gerçekleştirilemez. Böyle bir dil, kendini devam ettiremeyeceği için de, gün gelip yok olmaya mahkûmdur.

Bütün bunlar çerçevesinde Türkçemize sahip çıkmak için, hem birey hem de toplum olarak üzerimize düşen vazifeler nelerdir, dil şuurumuzu nasıl teşekkül ettirebiliriz ya da nasıl yükseltebiliriz, bunları düşünmeliyiz. Bunun için fırsat kollamalı ve elde ettiğimiz fırsatları da lâyıkıyla değerlendirme gayreti içerisinde olmalıyız. Türkçe, nasıl bir dildir, Türkçeyle neler yapılmıştır, neler yapılabilir, mesela bir felsefe dili, bir edebiyat dili olmuş mudur? Günlük hayat içinde yaşayan Türkçenin vaziyeti nedir? Bunları merak etmeli, sorgulamalı, öğrenmeliyiz.

Kırmızı-Beyaz’ın bu sayısında dil üzerinde durduk; çünkü bu yıl UNESCO tarafından Kaşgarlı Mahmut yılı ilan edildi. O, Türkçenin ilk sözlüğünü yazan kişi. Ta 11.yy.’dan bize miras kalan eseriyle yâd edeceğiz onu. Bu kapsamda yapılacak çalışmalarla, kültürümüzü, dilimizi biraz daha yakından tanıyacak ve hatta tanıtacağız. “Kendimize” yaklaşacağız belki. Bir de “kendimizi” bilirsek… O zaman kimi bileceğimizi tahmin etmek hiç de güç değil.

Ömer Bolat
CEO | Albayrak Grubu

 

Okumak için tıklayınız.