Muhyiddîn İbnü’l-Arabî ve Tasavvuf - Sayı 11

Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Ve Tasavvuf

1_kirmizi_beyaz_11_2012_kis

Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Ve Tasavvuf

Dr. Ömer Bolat Albayrak Grubu Genel Koordinatörü Kültür ve medeniyet anlayışımıza yön vermiş, düşünce ve gönül dünyamızı derinden etkilemiş önemli değerlerimizi ele almaya devam ediyoruz. Bu sayıda, Selçuklu ve Osmanlı düşüncesi arasında bir ‘köprü’ niteliğinde olan ve sadece bize değil bütün dünyaya hitap edebilen büyük bir mutasavvıf-düşünürü, Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’yi kapak konusu yaptık. Uzmanlara göre İbnü’l-Arabî, tasavvufun ve daha genel çerçevede İslâm düşüncesinin seyrini değiştiren, onu İslâm ilimlerinin birikimiyle harmanlaştırarak yeni bir biçime ve dile dönüştüren kişidir. Bu nedenle ona ‘Şeyh-i Ekber’ ünvanı layık görülmüştür.

Tasavvuf, İslâm’ın ahlâk görüşünün işlendiği bir alan olarak her devirde olduğu gibi günümüzde de pek çok insanın ilgisini çekmektedir. Bu ilginin düzeyi kimi zaman hobi niteliğinde kalmakta, bu sebeple pek çok yanlış anlamalar ortaya çıkmaktadır. İbnü’l- Arabî, geliştirdiği bakış açısıyla hem kendisinden önceki tasavvuf anlayışını değiştirmiş hem de tasavvufun gerçek mahiyetini ortaya koymak için dönemin hemen hemen bütün düşünce sistemleriyle hesaplaşmıştır. Bu bakımdan onun günümüz insanına söyleyeceği çok sözü olduğunu düşünüyoruz.

Önemine rağmen, İbnü’l-Arabî’nin gerek dünyada gerekse ülkemizde yeterince dikkate alındığını söylemek zor görünüyor. Dünyanın sayılı İbnü’l-Arabî uzmanlarından biri olan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekrem Demirli, dergimizin bu sayısında bizlere konuk olarak İbnü’l-Arabî’yi ve onun tasavvuf anlayışını hangi zeminde anlayacağımız konusunda bizleri aydınlattı. Sayın Demirli’nin söyledikleri, İbnü’l-Arabî’nin nasıl büyük bir idealin temsilcisi olduğu ve bugüne kadar pek çok kalburüstü düşünürün, hakkında konuşmaya yanaşamadığı önemli konuları nasıl bir maharetle ele aldığını göstermiştir.

Bu sayıda incelediğimiz bir diğer önemli konu ise unutulmaya yüz tutan el sanatlarımızdan telkari. Telkari gümüş, altın ve diğer madenlerin titizlik, sabır ve ustalık isteyen bir çabayla, basit bir hammaddeden göz alıcı bir sanat eserine dönüşmesinin hikâyesi aslında. Yapılan araştırmalar bu sanat eserinin ilk vatanının Anadolu olduğunu göstermiştir. Ancak bugün, teknoloji ve endüstrinin gelişmesine bağlı olarak zaten sayılı ustaların elinde varlığını devam ettirmeye çalışan telkari sanatı unutulma tehlikesiyle karşı karşıya. Midyat, Beypazarı ve kısmen Trabzon’daki çeşitli atölyelerde hayatiyetini sürdüren bu sanata hepimizin gereken ilgiyi göstermesi gerekiyor.

Albayrak Grubu olarak 2012 yılında 60. Yılımızı kutluyoruz. Merhum Hacı Ahmet Albayrak’ın ilk inşaatını yapmasının üzerinden tam altmış yıl geçmiş. Bu vesileyle tüm çalışanlarımız, iş ortaklarımız, müşterilerimiz ve ülkemiz için 2012 yılının hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, bir önceki yıldan daha fazla mutluluk, kazanç ve huzur getirmesini arzu ediyoruz.

Dr. Ömer Bolat
Albayrak GrubuGenel Koordinatörü

 

Okumak için tıklayın.