Traktör modeli Evliya Çelebi’nin gözüyle âlemi seyretmek : Seyahatnâme

seyehatname

Rüyada Evliyâ Çelebi Hz. Peygamberi kalabalık bir cemaat içerisinde görür. Hz. Peygamberin elini öperken heyecana kapılan Evliyâ Çelebi, “Şefaat yâ Resûlallah!” diyecek yerde “Seyahat yâ Resûlallah!” deyiverir. Buna gülümseyen Hz. Peygamber ona hem seyahat hem de şefaat müjdesi verir. Böylece 51 yıl sürecek, Seyahatnâme gibi dev bir eser çıkartacak yolculuk başlar.

Arapça gezmek ve gezi anlamlarına gelen seyahat kelimesi ile Farsça mektup, risâle gibi anlamlara gelen nâme kelimesinin birleştirilmesiyle elde edilen seyahatnâme sözcüğü, çeşitli amaçlar doğrultusunda yapılan geziler dolayısıyla kaleme alınan eserlerin genel adıdır. Müslümanların, daha Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn dö-neminde İslâm’ı yaymak, fetihler yapmak, bu fetihler sonucu genişleyen İslâm coğrafyasını daha iyi tanımak, hac yapmak, ilim ve hadis tahsil etmek gibi amaçlar çerçevesinde çeşitli yolculuklara çıktıklarını görürüz. İşte bu yolculuklar kimi Müslümanlar tarafından kaleme alınarak İslâm dünyasındaki seyahatnâme literatürü-nün ilk örnekleri ortaya çıktı.

Bu bağlamda Suriye fıkıh okulunun önemli temsilcile-rinden Mekhûl b. Müslim’in (Ö. M. 730) seyahat notları türün ilk örneği kabul edilmektedir. İlim tahsili maksadıyla Mısır, Suriye, Irak ve Hicaz bölgelerini dolaşan Mekhûl gezilerini kaleme almış. Bu bölgelerdeki şehiler ve âlimler hakkında bilgiler vermiştir. Yine Hanbelî mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel de bu dö-nemde seyahatnâme yazan müellifler arasında yer alır.

Seyahatnâme literatürünün dönüm noktasını ise kuş-kusuz İbn Battûta’nın seyahatnâmesi oluşturur. İbn Battûta kendisinden öncekilerin yaptığı gibi bir ülke veya belde hakkında fiziksel özelliklerden bahsetmek yerine orada yaşayan halkın durumları, sosyal hayatı, inançları, örf ve âdetleri hakkında da bilgiler vererek sadece tarih, coğrafya ve edebiyat yönünden bir kay-nak olmanın ötesine geçip bir antropoloji ve etnografi kaynağı olmuştur.

Seyahatnâme literatürüne baktığımızda Müslüman halkların konuştuğu hemen her dilde bunların örneklerinin bulunduğu gözümüze çarpar. Arapça eserlerin yaygın oldukları ölçüde Farsça ve Türkçe seyahatnâmelerin de olduğu bir gerçektir. Meşhur filozof Nâsır-ı Hüsrev’in Sefernâme adlı seyahatnâmesi Fars seyahat literatürü içerisinde önemli bir yerde durmaktadır.

Türk edebiyatında seyahatnâmeler genel olarak hâtıranın bir alt türü olarak kabul edilir. Osmanlı top-lumunda seyahat etme yaygın olmasına rağmen XIX. yüzyıla gelene değin Türkçe seyahatnâmelerin az sayı-da oldukları görülür. Gündelik hayatın kayda değer bir tarafının bulunmadığı ve sadece velilerin hayatlarının önem arz ettiği şeklindeki düşünce bunun temel sebe-bidir.

Türkçe seyahatnâmeler, yolculuk esaslı olanlar, esâret sırasında yazılmış olanlar, hac seyahatnâmeleri, elçilik amacıyla gidilen ülkeler hakkında yazılan seyahatnâmeler, coğrafya ve tarih kitabı mahiyetindeki seyahatnâmeler v.b. şekillerde tasnif edilebilir. Bun-ların yanı sıra Türkçe yazılmış bazı seyahatnâmelerin manzum oldukları da dikkat edilmesi gereken husus-lardandır. Pîrî Reis ve Seydî Ali Reis gibi denizciler tarafından kaleme alınan birer coğrafya ve tarih kita-bı özelliğini hâiz olan çeşitli eserler, Evliyâ Çelebi’nin seyahatnâmesini önceleyen Türkçe seyahatnâme türü-nün önemli örnekleri arasındadırlar.

Bununla beraber Türkçede seyahatnâme denilince ilk anda akla Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme isimli eseri gelir. Asıl adı Târîh-i Seyyâh Evliyâ Efendi olan bu eser-de Evliyâ Çelebi 1630’lu yıllarda İstanbul’dan başlayan ve 1681’e kadar süren ve bir kısmı Osmanlı toprakla-rında, bir kısmı ise komşu ülkelerin topraklarında ger-çekleşen seyahatlerini anlatır.

Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sini kaleme alırken bununla adeta Osmanlı Devletinin fizikî yapısını ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu nedenle çok sayıda şehir, kasaba, köy gezmiştir. Seyahatnâme’de anlatılan şehirler iki kısımda incelenebilir. İlk gruptaki şehirler Evliyâ Çelebi’nin gitmeyi amaçladığı şehirlerdir ki, asıl anlatılmak istenen şehirler bunlardır. Bu şehirler Seyahatnâme’de yer alan anlatıların merkezini oluştu-rurlar. İkinci tür şehirler veya mekânlar ise ana şehre gidilirken konaklanan yerlerdir. Bunlar anlatıda önemli bir yer tutmazlar. Evliyâ Çelebi bunlardan sadece yüzeysel olarak söz eder. Seyhatnâme’de yer alan şehirler içerisinde bir tür hiyerarşi de mevcuttur. Buna göre şehir Osmanlı yönetim sistemi içerisinde ne derece öneme sahipse ona göre Seyahatnâme’de kendisinden bahsedilir.

Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’de bir şehir ele alırken sistematik bir yöntem izlediğini görürüz. Buna göre seyyahımız bir şehri anlatmaya başlarken öncelik-le o şehrin vasıflarını anlatır. Bunun için şehrin idari merkezinin durumundan bahseder. Sonra şehrin ka-lesinden ve İslâm öncesi tarihinden bahseder. Şehrin Osmanlılar tarafından alınması da anlatıda önemlidir. Evliyâ Çelebi bir yandan bu tür tarihsel verilere ese-rinde yer verirken diğer taraftan halk ağzında dolaşan şehirle ilgili efsaneleri de kaydetmekten geri kalmaz. Bazen bu efsaneler şehrin adının kaynağıyla ilgili ola-bilir. Mesela Evliyâ Çelebi’ye göre Bayburt adı, ”zengin” anlamındaki ”bay” ile yurt sözcüğünün birleşmesinden oluşmuştur. ”Zengin belde” anlamındaki ”Bayyurt’ adı, zamanla ”Bayburt”a dönüşmüştür.

Türbe ziyaretleri de Seyahatnâme’de önemli bir yer tutar. Bir anlamda Evliyâ Çelebi’nin seyahate çıkma amaçlarından biridir türbe ziyaretleri. Bu nedenle Evliyâ Çelebi seyahati süresince binlerce türbe gez-miştir. Bunlar içerisinde ilginç anekdotlara konu olan türbeler vardır. Mesela Akşehir’deki Nasreddin Hoca türbesi bunlardan biridir. Evliya Çelebi Akşehir’e git-tiğinde, Nasreddin Hoca’nın kabrini ziyaret edenlerin Hoca’nın latifelerinden bazıları akla geldiği için hatırları hoş olduğu şeklindeki rivâyet aklına gelir, bu nedenle türbeyi ziyaret etmek ister. Gece vakti gittiği türbeye sesli bir biçimde “es-selâmu aleykum yâ ehle’l-kubûr” (selâm size ey kabir ehli!) diyerek selam verince türbe-den bir ses “ve aleyküm selâm ey cân-ı hümam” diyerek selamı alır. Bu durum atının ürkmesine kendisinin de korkmasına neden olur. Bu durumu kabir azabına ben-zeten Evliyâ Çelebi sesin sahibinin türbedar olduğunu fark edince de “ben ölülere selam verdim sen neden alı-yorsun” diye ona biraz çıkışır. Daha sonra kaldığı yere döner ve “bu hâle hakîr dahi gülüp geçtim” diyerek ken-disinin de hatırının şenlendiğini belirtir.

Ayrıca Seyahatnâme’de medrese, cami, han, hamam, çarşı, tekke, kahvehâne gibi anlatılan şehirlerde yer alan unsurlara da yer verilir. Bunların sayıları ve yerlerinden bahsedilir. Yöre halkının giyim kuşamı, geçim kaynakları, yemekleri, ürettikleri mallar da Seyahatnâme’de dökümü verilen değerli etnografik bilgilerdendir.

Seyyahımız eserini yazarken bazı tarih kaynaklarını da kullanır. Bu kaynakların kimisi Osmanlı müellifleri ta-rafından kaleme alınan eserlerdir. Kimi tarihler ise Yu-nan ve Roma tarihine dair yabancı müellifler tarafın-dan kaleme alınan fakat Osmanlıcaya aktarılmış olan eserlerden oluşur. Ayrıca kadı sicilleri ve çeşitli resmi kayıtlar da onun kaynakları arasında yer alır.

Seyahatnâme’deki anlatının abartılı ve yer yer olağa-nüstülükler içeren bir tarzda olması onu cazip kılan se-bepler arasındadır. Evliyâ Çelebi, eserinin eğlenceli bir anlatıya sahip olmasını istediği için bu şekilde bir ifade tarzını benimsemiş olmalıdır. Üslubunda bir miktar alaycılık da hâkimdir. Karşılaştığı bazı olaylardan mi-zah çıkarmayı başarır. Bazen okurun ilgisini artırmak maksadıyla kurgu hikâyeler anlattığı da vâkîdir.

Seyahatnâme bir tarih ve etnografi kaynağı olduğu ka-dar dil açısından da kaynak kabul edilebilecek bir eserdir. Seyyahımız karşılaştığı kültürlere ait diller, lehçeler ve şiveler hakkında bize bilgi verir. Zaman zaman kendi geliştirdiği tarzda bunları yazıya geçirmeyi de ihmal etmez. Bu bakımdan Seyahatnâme oldukça zengin bir kaynaktır.

Evliyâ Çelebi, bir devlet görevlisi olması nedeniyle bazen orduyla birlikte savaşa gittiği de olmuştur. Bu bakımdan Seyahatnâme’de geçen bilgiler gerçekten eşsizdir. Dönemin tarihi kayıtlarında geçmeyen pek çok detay Evliyâ Çelebi’nin kalemiyle kayda alınmıştır. Böylelikle seyyahımız tarihin karanlık dehlizlerine bir tarihçi olarak değil de bir müşahit olarak ışık tutar. Ka-tılmış olduğu seferlerden bahsederken zaferleri anlat-tığı gibi hezimetleri de aynı biçimde anlatır. Hatta yeri geldiğinde hatalı davranan devlet görevlilerini eleştir-diği de gözlenir. Bu anlamda seyyahımızın cesur, gözü pek ve samimi bir karaktere sahip olduğu söylenebilir.

Seyahatnâme’nin el yazma nüshaları Topkapı Sarayı, Süleymâniye, İstanbul Üniversitesi Kütüphâneleri gibi Türkiye’nin çeşitli kütüphânelerinde mevcuttur. Bunun-la birlikte eser yurt dışında da ilgi gördüğü için bazı önemli kütüphânelerde yazma nüshalarına rastlamak mümkündür. Özellikle bazı batılı araştırmacılar Seyahatnâme’nin keşfini mutlu bir buluş olarak nitelendirmişler ve bütün doğu yazmala-rı içerisindeki en ilginç yazma olduğunu söylemişlerdir.

Eserin Türkiye’deki neşirlerinden bahsedecek olursak, çoğun-lukla Seyahatnâme’nin ilk baskılarının seçkilerden oluştuğu-nu görürüz. Bunlar da yer yer eksik ve hatalı olduğu için eser hakkında çoğunlukla yanıltıcı olmaktadırlar. Bununla beraber özellikle eserin son yıllarda ciddi bir neşrinin yapılması ve çe-şitli akademik çalışmalara konu olması ise gerçekten Osmanlı dönemi Türk kültür hayatı için önemli bir boşluğu doldurur niteliktedir. Ayrıca Seyahatnâme’nin çeşitli bölümlerinin yabancı dillere tercüme edildiği de olmuştur.

Son olarak diyebiliriz ki, binlerce kilometrelik mesafeyi bazen at üstünde, bazen gemiyle geçen Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’si bir macera romanı tadında okuyucuyu sürükleyerek XVII. yüz-yılın tüm yaşantısını kendi penceresinden bize sunmaktadır

Evliya Çelebi kimdir?

Hayatı hakkındaki bilgileri seyahat hatıralarını topladığı Seyahatnâme isimli eserde bulabildiğimiz Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Gerçek adı bilinmemekle birlikte hocası Evliyâ Mehmed Efendi’ye nisbetle kendisini Evliyâ Çelebi diye isimlendirmiştir. Babası Saray-ı Âmire’nin kuyumcubaşısı Der-viş Mehmed Zıllî Efendi’dir. Ailesinin kökeni hakkında verdiği bilgilere göre Evliyâ Çelebi’nin ailesi aslen Kütahyalı olup fetihten sonra İstanbul’a yerleşmiştir.

Eserinde yer alan ifadelerden de anlaşılacağı üzere Evliyâ Çelebi, iyi bir eğitim almış olmalıdır. Nitekim Şeyhülislâm Hâmid Efendi’nin medresesine yedi yıl devam ettiği ve hocası Evliyâ Mehmed Efendi’den hâfızlık eğitimi aldığı bilinmektedir. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra saraya intisap eden Evliyâ Çelebi, tahsilini Enderûn’da sürdürür.

Evliyâ Çelebi’nin seyahat tutkusunun kaynağı Kānûnî’den Sultan İbrahim’e kadar tahta geçen sultanlara hizmet ettiğini söylediği babasıdır. Babasının seyahat anı-ları onun hayal dünyasını zenginleştirmiş ve seyahat etme arzusunu kamçılamıştır. Bu tutkunun yanı sıra hicrî 1040 yılının Muharrem’inin aşûra gecesi rüyasında Hz. Peygamber’i görür. Rüyada Evliyâ Çelebi Hz. Peygamberi kalabalık bir cemaat içeri-sinde görür. Hz. Peygamberin elini öperken heyecana kapılan Evliyâ Çelebi, “Şefaat yâ Resûlallah!” diyecek yerde “Seyahat yâ Resûlallah!” deyiverir. Buna gülümseyen Hz. Peygamber ona hem seyahat hem de şefaat müjdesi verir. Hz. Peygamberin yanında-ki cemaatin içinde bulunan sahâbilerin duasını alan Evliyâ Çelebi’ye yine sahâbeden biri olan Sa‘d b. Ebî Vakkās seyahatlerinde gördüğü şeyleri yazmasını tavsiye eder.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir