Organik tarım hormonlu ekonomi

organik

Türkiye organik tarımda 3 kat daha fazla ihracat yapabilecek güçte. 1990’dan beri, dünyada organik ürün pazarı hızla bir artış gösterdi ve 2007 yılında 46 milyar dolara ulaştı. Bu talep artışı, organik üretim yapılan tarım alanlarınn artışına yol açtı.

Organik tarım, bitki nöbetleşmesi, yeşil gübre, komposit, biyolojik zararlı kontrolünü içeren ve toprak üretkenliğini sağlamak için mekanik işlemeye daya-nan; sentetik gübre ve pestisit, hormon, hayvan yem katkıları ve genetiği değiştirilmiş organizmaların kul-lanımını reddeden veya sınırlayan tarım yöntemidir. Günümüzde Organik Tarıma verilen önem giderek artıyor. Türkiye de organik tarımı teşvik için birtakım çalışmalar başlatmış durumda. Organik tarım ilk defa Avrupa’da 1910’larda uygulanmaya başlandı. Kontrollü üretim ise 1930’lu yıllarda yaygınlaştı. Zaman içerisin-de küçük çapta da olsa artan oranda bir gelişme gösterdi ve 1970’li yıllarda ticari anlamda önem arz etmeye başladı. Bu hareket, 1972’de Almanya’da Ulusla-rarası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFAOM [International Federation of Organic Agriculture Move-ments]) kurulmasıy-la daha düzenli bir hale geldi.

20 yıldır gündemde yer alıyor

Dünyada 1990’dan beri, organik ürün pazarı hızlı bir artış göstererek 2007 yılında 46 milyar dolara ulaşmıştı. Bu talep artışı, organik üretim yapılan tarım alanlarının artışına yol açtı. Bugün dünyada yaklaşık 32,2 milyon hektarda organik üretim yapılmaktadır. Bu oran, toplam tarım alanlarının yüzde 0,8’ine tekabül ediyor. Ayrıca, 2007 yılı verilerine göre doğadan toplanan organik ürünler 30 milyon hektardan hasat edilmektedir. Organik tarım yöntemleri birçok ülkede yasa ve kurallar çerçevesinde uygulanmaktadır. Standartların büyük bölümü bir şemsiye organizasyonu olan IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) tarafından oluşturulmuştur.

AB önemini anladı ve destekliyor

Organik tarım uygulanan alanlar Avrupa ülkelerindeki tarım alanlarının yüzde 2-3’ü dolayında. Bu noktada tarımsal hareketler üzerinde kuvvetli bir etkiye sahip olan kimyasal endüstrinin etkisi büyük. Tüm bunlara karşın, organik tarım faaliyetleri her yıl yaklaşık yüz-de 20-30’luk büyüme hızı gösteriyor. 1986’da 120.000 hektar olan üretim alanı, 1977’de 1,8 milyon hektara ulaştı. Aynı dönemde işletmelerin sayısı da 7 binden 73 bine yükseldi. Bazı tahminlere göre önümüzdeki 10 yıl içinde dünya organik tarım ticaret hacminin 11 milyardan 100 milyar dolara yükseleceği kabul ediliyor. Özellikle AB ülkelerinde bu konunun önemi anlaşıldı ve hükümetler düzeyinde ve üniversitelerde büyük gelişmeler görülüyor.

Neden organik tarım?

Bu yöntemin en büyük özelliği kimyasal gübre, ilaçlama, hormon gibi dış etkenler kullanılmaması. Tamamen atalarımızın doğal üretim yöntemlerinin günümüz agronomik bilgileri ışığında yapılmasıdır. Bu bakımdan organik üretim yapan bir çiftçi, uluslararası bir denet-leme şirketi tarafından verilen sertifikayı almak zorundadır. Bu sertifikayı alabilmesi için ürünlerini gerekli koşullarda üretmelidir. Gerekli koşullar sağlandığında bu denetçi firmalar ürünü denetleyerek sertifika verirler.

Çevreye duyarlılık olmazsa olmaz ilkedir.Organik tarım, her şeyden önce belirli kurallar çerçevesinde sürdürülebilir tarımdır. Bu da başta toprak olmak üzere su, hava, çevre ve doğada yaşayan diğer canlılara zarar vermeyen ve hayvanları koruyan bir üretim anlamına gelmektedir. Örnek olarak ilaçlama ile çevrede-ki bir göl ve paralel olarak o gölde yaşayan canlılar zarar görebilir. O gölün suyunu kullanan insanların zarar görebileceği gibi, gölden avladığı bir balığı yiyen kuş bambaşka bölgelere hastalık taşıyabilir. Organik tarım, çevresine duyarlı, sömüren değil sürdürülebilir olan bir üretim sağlamak zorunda.. Üretilen ürünlerin kolayca izlenebilmesi ve her aşamada denetlenebilmesi sayesinde tarımda ciddi bir denetim eksikliğini giderebilir. Üretilen ürünlerin insan sağlığına zarar verebilecek kimi atıkları barındırmasının önüne geçerek has-talıkların yayılması/oluşmasını ciddi oranda engelleyebilir. Organik tarım yalnızca insan sağlığını değil, aynı zamanda yaşam alanımız olan dünyanın korunmasını da sağlar. Mevcut tarım topraklarının azalmasını, çölleşmesini, kullanılamaz hale gelmesini ve sömürülme-sini de engeller.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir