HAC

hac

Peygamberimiz Mekke’ye kuşluk vaktinde girdi. Beytullah’ı görünce, devesi Kasva’nın yularını sol eli ile tutup ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: “Ey Allahım! Bu Beyt’in şerefi ni, ululuğunu, heybetini, geçerliliğini artır! Ona hac ve umre ile tazimde bulunanların da şerefl erini, heybetlerini, tazimlerini ve iyiliklerini artır!” Devesini Beytullah’ın kapısında çöktürdü. Mescid-i Haram’a vardı, Hacerü’l-Esved’i istilam etti. Kutsal taşı istilam ederken gözleri yaşla doldu, onu öptü, ellerini onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü.

Tavafa başladı. Tavafın ilk üç devresinde adımlarını kısaltıp omuzlarını silkeleyerek hızlı ve çalımlı yürüdü. Yemen ve Hacerü’l-Esved köşesine geldikçe “Rabbena atina fi ‘d-dünya haseneten ve fi ‘l ahireti haseneten ve kına azabe’n-nar” duasını okumaktaydı. Tavafın kalan dört devresini ağır ağır yürüyerek tamamladıktan sonra Makam-ı İbrahim’e geçti. Sesini yükselterek “İbrahim ‘in makamını namazgah edinin” (Bakara: 2/158) ayetini okudu. Makam’ın arkasında, Makam’ı kendisiyle Beytullah arasına alarak iki rekat namaz kıldı. Bu namazda Kafi run ve İhlas surelerini okudu. Sonra dönüp Hacerü’l Esved’i istilam etti.

Hz. Ömer’e: “Ey Ömer! Sen güçlü bir adamsın. Hacerü’l- Esved’e erişmek için insanları, zayıfl arı sıkıştırma! Ne rahatsız et, ne de rahatsız edil! Tenha bulursan onu istilam et, yoksa uzaktan el sürüp öpme işareti yap ve Kelime-i Tevhid oku, tekbir getir” buyurdu.

Peygamberimiz bundan sonra Kabe’nin Beni Mahzum kapısından çıkıp Safa tepesine gitti. Oraya yaklaşınca “Şüphesiz Safa ve Merve, Allah’ın ibadete vesile olan nişanelerindendir.” (Bakara: 2/158) ayetini okudu. “Allah’ın başladığından başlıyorum” buyurarak say etmeye Safa’dan başladı. Safa’nın üzerine çıkıp Beytullah’ı görünce kıbleye yöneldi, Beytullah’a bakarak Allah’ı tevhid ve tekbir etti; üç kere: “Bir olan Allah’tan başka ilah yoktur. O’nun eşi, ortağı yok. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsus. Diriltir, öldürür. O herşeye kadirdir. Allah’tan başka hiçbir ilah yok. Allah vaadini yerine getirdi: Kuluna yardım etti. Toplanmış olan bütün kabileleri yalnız başına bozguna uğrattı!” dedi. Tekrar tekbir getirip, hamd etti, dilediği kadar dua ettikten sonra Merve tepesine doğru yürümeye başladı. Peygamberimiz arkada, müslümanlar önde olmak üzere Safa ile Merve arasında say yapılmaya başlandı. Merve tepesine çıktığında da Safa’da yaptıklarının aynısını yaptı. İki tepecik arasındaki yedi gidiş gelişle sayını tamamladı.

Ebtah denilen yerde Peygamberimiz için kırmızı deriden bir çadır kuruldu. Peygamberimiz Mekke’de bulunduğu müddetçe o çadırda kaldı.

Peygamberimiz perşembeye denk gelen terviye günü Beytullah’ı tavaf ettikten sonra hayvanına bindi, müslümanlarla birlikte Mina’ya doğru yola çıktı. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Mina’da kıldı. Mina’da kendisi için bir gölgelik yapılması teklif edildiyse de o: “Hayır! Mina önce gelenin deve çökertme yeridir!” buyurarak bu teklifi kabul etmedi. O geceyi Mina’da geçirdi. Sabah güneş doğduğu zaman, arefe günü Arafat’a doğru hareket etti. Mina’dan Arafat’a giderken ashab-ı kiramın kimisi telbiye ediyor, kimisi de tekbir getiriyordu. Peygamberimiz de Mina’dan Arafat’a kadar telbiyeyi kesmedi.

Peygamberimiz Arafat’a varınca, müslümanlara bir hutbe irad etti. Bu hutbe, daha sonra asırlar boyunca ‘Veda Hutbesi’ olarak bilinecektir.

Peygamberimiz hutbesini sona erdirdiği sıralarda Bilal-i Habeşi öğle ezanını okumaya başladı. Peygamberimiz susup ezanı dinledi. Ezan bitince devesini ıhdırdı. Hz. Bilal kamet getirdi. Peygamberimiz önce öğle namazını kıldırdı, tekrar kamet getirildikten sonra da arkasından ikindi namazını kıldırdı. Namazdan sonra kıbleye döndü, güneş batıp sarılığı azıcık gidinceye kadar vakfe yaptı, müslümanlara da vakfe yapmalarını emretti. “Hayır, ancak ahiret hayrıdır.” buyurdu, ellerini kaldırdı. Alemlerin Rabbine dua etmeye başladı. Yalvarıp yakardı, af ve mağfi ret diledi.

Peygamberimiz Arafat’ta, akşam üzeri, ümmetinin bağışlanması, rahmete nail olması için Allah’a pek çok yalvardı. Yüce Allah Resulullah’a “Birbirlerine zulüm ve haksızlık edenler hariç olmak üzere ümmetini bağışladım. Ama zalimden, mazlumun hakkını alacağım!” buyurdu. Resul-i Ekrem Efendimiz: “Ya Rab!” dedi, “Sen istersen, uğradığı zulümden dolayı mazluma cennet verip zalimi de aff etmeye kadirsin!”

Arefe akşamı Peygamberimizin bu duası kabul buyrulmadı. Peygamberimiz: “Ey insanlar! Yüce Allah bugün size in’am ve ihsanda bulundu, aranızdaki haklar hariç olmak üzere sizleri aff etti. İyilerinize diledikleri şeyleri verdi. Haydi Besmele ile Müzdelife’ye sökün edip gidiniz!” buyurdu.

O akşam; “… Artık, bugün kafirler dininizden umutlarını kestiler. Onlardan korkmayınız, ancak Benden korkunuz! Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve İslam’ı size din olarak seçip kabul ettim.” ayeti (Maide 5/3) nazil oldu.

Güneş battıktan sonra Müzdelife’ye doğru yola çıkıldı. Halk da her taraftan akın ediyor, sağa sola çarpıyorlardı. Peygamberimiz bir ara insanların hayvanlarını koşturduklarını, bazılarının da develerini bağıra bağıra azarladıklarını işitti. Bunun üzerine: “Ey insanlar! Sükûnetli ve yavaş olunuz! Develeri, atları koşturmak taat ve iyilik değildir!” buyurdu. Bundan sonra Müzdelife’ye varıncaya kadar hiç kimsenin sükûneti bozacak bir davranışı görülmedi.

Müzdelife’de bir ezan ve iki kametle önce akşam, sonra yatsı namazı kılındı. Peygamberimiz fecir doğuncaya kadar Müzdelife’de yattı. Sabah namazını kıldıktan sonra kıbleye yönelerek vakfeye durdu. Hamd-ü sena etti, dua edip tekbir getirdi. Tehlil ve tevhid okudu. Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeye devam etti, ‘Lebbeyk’ diyerek telbiyeye devam etti.

Resul-i Ekrem, Arafat’ta kabul edilmeyen duasını burada tekrarladı, sonra kabul edildiği kendisine bildirilince gülümsedi.

Henüz güneş doğmadan Müzdelife’den Mina’ya doğru hareket etti. İnsanlar akın akın yürüyor, Peygamberimiz bir yandan onlara sükûneti ve yavaş olmalarını tavsiye ederken, bir yandan da telbiyeye devam ediyordu. Muhassir vadisinde cemrede atılacak taşlar toplandı. Küçük taşların nasıl atılacağını eliyle gösterdi. Hayvanını sürüp Büyük Cemre’ye vardı, birer birer yedi taşı cemreye attı, her seferinde ‘Allahû Ekber’ diyerek tekbir getirdi. Cemre taşlarını atmak için yığılan halka: “Ey insanlar! Taşları atarken sakın kiminiz kiminizi öldürmesin! Taşlarınızı fiske taşları gibi küçüklerinden atınız!” buyurdu.

Kurban günüydü. Peygamberimiz cemrelerin arasında duruyor; Hz. Bilal devesinin yularını tutuyor, Üsame B. Zeyd de ihramını Peygamberimizin başının üstüne kaldırarak onu güneşten koruyordu. Peygamberimiz orada halka uzun, Arafat’takine benzer bir hutbe irad buyurdu. Kurbanların kesilmesini emretti. Kendi develerinin etlerinden yenilmek üzere birer parça alındıktan sonra etlerini ve derilerini fakirlere dağıtmasını Hz. Ali’ye emretti.

Kurban kesildikten sonra berberi çağırdı, Mamer B. Abdullah isimli berbere: “Ey Mamer! Resulullah, kulağının yumuşağından itibaren başını, elinde usturan olduğu halde sana teslim etti!” buyurdu. Saçını tıraş ettirdikten sonra kendisine hac amelleri konusunda sorular soruldu, hepsine cevap verdi. Daha sonra farz tavafı yapmak üzere Beytullah’a gitti. Tavaftan sonra öğle namazını kıldı. Zemzem içti, başına da döktü. O gün akşama doğru Mina’ya döndü. Teşrik günlerinin gecelerini Mina’da geçirdi. Mina gecelerinde Beytullah’ı ziyaretten geri durmadı.

Peygamberimiz kurban gününü takip eden iki günde, cemreleri taşladı. Zilhicce’nin onikinci günü, pazartesi kuşluk vaktinde Kasva’nın semerlenmesini emretti, cemrelerin arasına gitti ve orada durdu. Mina’daki ikinci hutbesini irad buyurdu. Peygamberimiz konuşuyor, Hz. Ali de bunları halka duyurmaya çalışıyordu. Peygamberimiz hutbesinin sonunda orada bulunanların, söylediklerini orada bulunmayanlara da ulaştırmasını emretti. “Allah aşkına! Tebliğ ettim mi? Allah aşkına! Tebliğ ettim mi?” diye tekrar tekrar sordu, tebliğ ettiğine ”Allah’ım şahit ol” diye Allah’ı şahit tuttu ve halk ile vedalaştı. Bu vedalaşma üzerine insanlar “Bu, Veda Haccı’dır” dediler.

İnsanlara “Sakın son varacağı yer Beytullah olmadıkça hiç kimse bir yere gitmesin!” buyurdu. 14 Zilhicce Çarşamba günü, sabah namazından önce Beytullah’a gidip veda tavafını yaptı. Veda tavafından sonra hep birlikte Medine yolunu tuttular.

”Allah’ım şahit ol” diye Allah’ı şahit tuttu ve halk ile vedalaştı. Bu vedalaşma üzerine insanlar “Bu, Veda Haccı’dır” dediler.

 

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir