Denizin dağlara şarkısı : Trabzon

trabzon3

‘Sis yavaş yavaş dağılmaya, yemyeşil doğa örtüsü ortaya çıkmaya başlıyor. Yeşil örtünün arasından sonbahar ve kış renkleri kendini ele veriyor; özellikle daha alçaklarda, vadinin içinde ağaç çeşitliliğine bağlı olarak, bütün pastel renkler seçilebiliyor. Derenin üzerine kurulu ahşap köprünün üzerinde durup etrafı seyretmemizi yağmur bile engelleyemiyor. Suyla birlikte ağaçlara doğru akıyoruz, son durağımız deniz… Mavi umman; halkın geçim kaynağı ve kentin değişmez manzarası. Sahilden itibaren yavaş yavaş yükselen Trabzon’un balkonlarında, günbatımının kırmızıya boyadığı mekanlarda, ufka bakarak hamsi ayıklanıyor, mısırlar diziliyor, uzun uğraş ve sabır gerektiren hasır bilezikler hazırlanıyor…’

Yağmur sicim gibi tepemize iniyor, sık orman örtüsü, ğöğü delecekmiş gibi yükselen gürgen ağaçları yağmurun bize ulaşmasını engelleyemiyor; bulutlar alçalmış, orman görünmüyor, görüş mesafesini birkaç metreye kadar düşüren sis, rüzgarın esiş yönüne göre yer değiştiriyor.

Altındere Vadisi şimdi tamamen bulutlarla kaplı, yağmurla birlikte azgınlaşan derenin sesi, yapraklara vuran damlaların sesiyle birleşiyor. Maçka’dan, Sümela Manastırı’nın olduğu Altındere Vadisi’ne, oradan manastıra gitmek niyetimiz… Meryem Ana adıyla da anılan manastırın adının ‘siyah’ anlamına gelen ‘melas’ sözcüğünden geldiği biliniyor. Bizans İmparatoru 1. Th eodosius zamanında ( 375 – 395 ) Atina’dan gelen Barnabas ve Sophornios isimli iki rahip tarafından yaptırıldığı tahmin ediliyor. Osmanlı zamanında onarım geçiren manastırda bulunan fresklerde İncil’den bölümler, Hz. İsa ve Hz. Meryem’in hayatından tasvirler yeralıyor.

Sis yavaş yavaş dağılmaya, yemyeşil doğa örtüsü ortaya çıkmaya başlıyor. Yeşil örtünün arasından sonbahar-kış renkleri kendini ele veriyor; özellikle daha alçaklarda, vadinin içindeki ağaç çeşitliliğine bağlı olarak, bütün pastel renkler seçilebiliyor. Derenin üzerine kurulu ahşap köprünün üzerinde durup etrafı seyretmemizi yağmur bile engelleyemiyor. Suyla birlikte aşağılara doğru akıyoruz, son durağımız deniz…

Mavi umman, Karadeniz Bölgesi’nin adeta herşeyi. Halkın geçim kaynağı ve bir deniz kentinin değişmez manzarası. Sahilden itibaren yavaş yavaş yükselen Trabzon’un balkonlarında, günbatımının kırmızıya boyadığı mekanlarda, ufka bakarak hamsi ayıklanıyor, mısırlar diziliyor, uzun uğraşlar ve sabır gerektiren hasır bilezikler hazırlanıyor. Akşamın bu en güzel saatlerinde balıkçı mahallelerinde tatlı bir yorgunluk yaşanıyor. Faroz Mahallesi’ndeki kahvehaneler dolup taşıyor… Deniz kokan nasırlaşmış ellerin birinde demli çay ,diğerinde çuvaldız; hamsiye hazırlanıyor ağlar. Faroz Mahallesi’nden yukarıya doğru çıkmaya başlayınca Ayasofya Kilisesi’nin çan kulesi merhaba diyor size, basamak basamak yukarıya doğru çıkarken deniz manzaralı Trabzon’u görüyorsunuz. Trabzon’ un ismi de bu coğrafi k yapıdan geliyor. ‘Trapezus’, ‘Masa’ demek. Ayasofya Kilisesi Trabzon Rum imparatorlarından 1. Manuel Kommenos zamanında ( 1238 – 1269 ) inşa edilmiş, geç Bizans mimarisinin en güzel örneklerinden… Müzenin bahçesinde, serander adı verilen Karadeniz’e özgü, kiler vazifesi gören, dört dikme üzerine kurulu bir yapı bulunmakta. Burada çay molası verip tarihi soluyabilirsiniz.

Trabzon’un batısından doğusuna doğru giderken, iki önemli yerde durup etrafı gezmek şart. Zağanos Paşa ve Tabakhane köprüleri tarafında eski Trabzon’dan orijinal izler ve tarihi Trabzon evlerinin en güzel örnekleri yer alıyor. (1467 – 1469 ) yılları arasında şehirde valilik yapmış olan Zağanos Paşa’nın adını taşıyan köprü üzerinden ne yana baksanız ayrı bir keyif alıyorsunuz. Köprünün, zamanında ahşap olduğu ve açılır kapanır bir mekanizması olduğu söylenmekte. Yedi cihan padişahı Kanuni’nin heykeli, valilik yaptığı Trabzon’da, sahilde Ganita çay bahçesinin batısında yer alıyor. Tabakhane köprüsüne giden dar yoldan ilerleyip keskin bir viraja gelince yavaşlamak lazım, zira dönüşten sonraki manzara kaçırılabilir; burada iki eski Trabzon evi tam karşınızda… Sağ taraftaki yamaçta kaleden kalan surlar yükseliyor; denize nazır kalenin ele geçirilmesinin ne kadar zor olduğu şimdi bile anlaşılabiliyor. Yola devam edip, sağınıza solunuza bakarsanız, eski yapıların çokluğu dikkatinizi çekecektir. Şehir merkezine doğru ise bu manzara az da olsa değişmeye başlıyor… Biraz daha ilerleyip, Atatürk Müzesi’ni gösteren ok işaretini takip edin. Kostaki Konağı olarak anılan ve Atatürk’ün üç kez geldiği Trabzon’a ilk gelişinde kaldığı bu yapı, yakın zamanda müze olarak düzenlendi.

Trabzon’da şehir merkezi, belediyenin de bulunduğu meydan. Hemen her şehirde olduğu gibi etrafını açık çay bahçeleri süslüyor… Şehir merkezinden yani meydandan sahile kadar olan alan alışveriş merkezi olarak düzenlenmiş. Tarihi kemeraltı çarşısından, moloz denilen kıyıdaki semte kadar tarihi doku da ilginç örneklerle dolu. Trabzon’un adıyla özdeşleşen hasır bilezikleri ve telkari atölyeleri de burada. Öte taraftan, 19. yyy’da yapılan binalar, taş işçiliğinden güzel örnekler sunuyor.

Eğer düzenli aralıklarla çekiç sesleri duyuyorsanız Bakırcılar Çarşısı’na çok yakınsınız demektir. Burada Anadolu konukseverliği kendini hemen gösterecek, sıcak çaylar anında yanınızda olacaktır. Buradaki bakırcılar, alem ustaları yeldeğirmenleriyle savaşan, türlerinin son örneği Don Kişot’lar aslında…

Bu mekanlar, şöyle bir uğramakla değil, vakit geçirilerek, sohbet ederek tadına varılabilecek yerler. Kemeraltında geleneksel giysilerin satıldığı dükkanlarda kadınların beline bağladığı dolaylık ve peştamalın değişik çeşitleri bulunuyor; Trabzon’dan sevdiklerinize hediye almak istiyorsanız, doğru yerdesiniz…

Çarşıda, pazarda, bordo mavi renklerin, yani Trabzonspor renklerinin çokluğu dikkatten kaçmıyor. Hemen üç çocuktan ikisinin üzerinde Trabzonspor forması ve her sokakta bir ya da birkaç tane Trabzonspor bayrağı… Merdiven parmaklıkları, parklar, bahçeler her yer bordo mavi. Her muhabbet de dönüp dolaşıp futbolda düğümleniyor; Trabzonspor’un ligdeki durumu iyi olmasa bile, her hafta sonu mutlaka maça gidiliyor. Kaybedilen puanlardan sonra maça gitmemek için yeminler edilse de, bu yeminler, bir sonraki maç günü geri alınıyor. Mahalle aralarında iki taşın üst üste konmasıyla yapılmış kalelerde maç yapılıyor. 10 Numaralı formayı giyenler yaygın, Trabzonspor’un yaşayan efsanesi Hami’nin forması… Tek kale maçta Trabzonlu çocuk hem oynuyor hem de maçı anlatıyor; ‘Hami ilerliyor,bir çalım, ceza sahasına giriyor, bir çalım daha, topu sol ayağına alıyor, bir şut ve gooool!’

Ganita Trabzon’un en güzel çay bahçelerinden. Limana bağlanan tünelin yanında. Ganita, ‘güzel yer’, ‘güzel hisar’ anlamına geliyor. Deniz kenarından taraça taraça yükseliyor. Üniversite öğrencilerinin de buluşma mekanı, akşamları adeta üniversite kantinine dönüyor. Burada, kayalıklara çarpan hırçın Karadeniz dalgalarının vahşi sesi, akşamüstlerinin kırmızısına karışıyor. Yandaki tünelin üstünde ise Cenevizliler’den kalan bir kale bulunmakta. 18. yy’ da Trabzon valisi Ahmet Paşa’nın aynı yere bir konak yaptırarak işlev değiştirttiği yapıdan arta kalanlar hala ayakta.

Trabzon’un en büyük ilçesi olan Akçaabat’a doğru giderseniz, Doğu Karadeniz’e özgü en güzel tarihi evleri bir arada görebilirsiniz. Orta Mahalle, belediye ve valilik tarafından koruma altına alınan tarihi bir yer. Burada, tüm şehrin kimliğine nüfus etmiş tarih ve müstesna Trabzon medeniyetinin tadına varıyorsunuz. Fakat, bizden söylemesi, Trabzon’a gelip de bu tatla bir kez tanıştıktan sonra, hayatınızın geri kalanında, fırsat buldukça gidermek isteyeceğiniz Trabzon özlemi ilelebet içinizde yer edecek demektir.

Trabzon Yaylaları

Bir yanı denizle, bir yanı dağlarla çevrili kentin yükseklerinde, yaz boyunca, ortak bir büyük duyguyu harmanlayan yayla şenlikleri yaşanır. Kadırga’da Sis Dağı’nda, Honefter’de, Karapkal’da, Izmiks’te, Şolma’da… Yurdun dört bir yanından, yurt dışından binlerce Karadenizli kadın-erkek el ele tutuşarak bir büyük horonun halkasını oluşturur. En güzel giysilerini giymiş genç kızlar ve erkekler kemençe veya gaydanın sesinde hayallerini yarınlara taşır.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir