Sevdanın inancın ve ışığın şehri : Van

van

Bir tarafı dağ, bir tarafı göl, bir tarafı ova, sırtınızı da tarihe yaslayıp temaşa eyleyin Van Diyarını. Başı dumanlı bu yüksek dağlardan efsaneler dinleyin. Burası efsaneler şehri. Burası birbirine kavuşamayan âşıklar şehri. Bu şehrin zaman mahzeninde çok hatıralar birikmiş. Her bir cihetinde başka bir hikâye saklı. Doğu’nun topraklarında bir vaha sanki.

Şehrin orta kısmındaki tek yükseklik olan Van Kalesinden etrafı seyrederken, şehrin hemen yanındaki yüksek dağlar sanki size ‘Beni dinle! Bak neler anlatacağım…’ der. Başınızı sağa çevirdiğinizde Van Gölü bütün cazibesiyle ‘Benim hikâyem daha güzel, dikkatli bak, belki canavarımı da görebilirsin’diye seslenebilir.

Efsanede Van’ın M.Ö. 1800 yılında Asur Kraliçesi Semiramis tarafından kurulduğu anlatılmaktadır. Dediği dedik bu Asur Kraliçesi çıktığı bir seferde Van ve civarının hâkimi olan Ara adında genç bir hükümdara gönlünü kaptırır. Bölgeyi ele geçirmeye çalışan Kraliçenin askerleri genç hükümdarı öldürür. Semiramis bunun anısına göle doğru uzanan heybetli bir kaya parçası üzerine bir kale inşa ettirir ve orada yaşamaya başlar. Memleket hasretine dayanamayan kraliçe, şehri Van adındaki Efsanede Van’ın M.Ö. 1800 yılında Asur Kraliçesi Semiramis tarafından kurulduğu anlatılmaktadır. Dediği dedik bu Asur Kraliçesi çıktığı bir seferde Van ve civarının hâkimi olan Ara adında genç bir hükümdara gönlünü kaptırır. Bölgeyi ele geçirmeye çalışan Kraliçenin askerleri genç hükümdarı öldürür. Semiramis bunun anısına göle doğru uzanan heybetli bir kaya parçası üzerine bir kale inşa e t t i r i r ve orada yaşamaya başlar. Memleket h a s re – tine dayanamayan kraliçe, şehri Van adındaki komutanına bırakarak ülkesine geri döner. İşte Van’a isim babalığı yapan kişinin bu komutan olduğu söylenmektedir.

Van bölgesindeki en eski medeniyetin tarihi M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanır. Hurrilerle başlayan tarihi, Asurlular ve Urartularla devam etmiştir. Urartu Kralı I. Sarduri M.Ö. 841-836 tarihlerinde Van’ı yani Tuşpa’yı başkent yapmıştır. Kral I.Sarduri MÖ. 840-825 tarihlerinde Van Kalesini inşa ettirmiştir. Sardur Burcu, Analı-kız Açık Hava Tapınağı, Menua ve Sarduri Kaya Mezarları ve sulama kanalları Urartular zamanında yapılmıştır. İyi tarımcı olduğu söylenen Urartular’ın meyve ve sebze bahçelerini sulamak için yaptırdığı bu su kanallarının ileri bir teknoloji ile yapıldığı gözlenmektedir. Öyleki Kral Menua tarafından yaptırılan 56 km.’lik ve 2800 yıllık zamana meydan okuyan bu su kanalları yakın zamana kadar Vanlılar tarafından da kullanılmıştır. Ayrıca Urartular dünyanın en eski ulaşım yolunu yapmışlardır. Van’dan Malatya’ya uzanan bu karayolu 5.40 m genişliğinde olup her 25-30 km.’de konaklama istasyonlarına sahiptir. Bugün bu yolların en iyi kalıntıları Bingöl Dağları üzerinde görülebilir. Ayrıca Toprakkale için inşa edilen Keşişgöl Barajı da yapılan onarımlarla günümüzde de kulanılmaktadır. Urartular bölgelerinin sarp kayalık yapısından dolayı çok ölçülü kaleler ve yapılar, tapınaklar ve kaya anıtları inşa etmişlerdir. Van Kalesindeki kayalara oyulmuş kral mezarları türünün dünyadaki ilk örneklerindendir. Urartuların yapmış oldukları bu bayındırlık faaliyetlerinin yanı sıra maden işlemecilik sanatında da oldukça ileri bir medeniyete ulaştıkları görülmektedir. Yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan eserlerde Doğu Anadolu Bölgesinin en iyi kuyumcu topluluğu olduğu anlaşılmaktadır.

Cami, medrese, türbe ve imaretten oluşan bir külliye içerisinde yer alır. Günümüze sadece türbe ve cami kısmı ulaşmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan bu yapının duvarlarında iki renkli kesme taş, kubbede tuğla malzeme kullanılmıştır.

Urartular’dan sonra İskitlerin eline geçen bu topraklarda sırasıyla Medler, Persler, Büyük İskender, İskenderin komutanı Selevkius, Romalılar, Partlar, Bizanslılar ve Sasaniler hüküm sürmüşlerdir. 625 yılında bölgeye Hazar Türkleri yerleşmiştir. Ermenilerin bölgedeki hâkimiyeti VII. yy sonlarından itibaren başlamaktadır. Vaspurakan bölgesinde yaşayan Ermeni Prensi Gagik’e Abbasi Halifesi, içişlerinde serbest, dış işlerinde kendine bağlı olmak kaydıyla kral ünvanı verir. X.yy’dan itibaren Ermeni Prensleri Bizans hâkimiyetine girmeye başlar. Selçuklu akınlarının başlamasıyla Son Vaspurakan Kralı II. Basil 40 bin kişiyle Sivas ve çevresine yerleşerek 113 yıl hüküm süren Vaspurakan Ermeni Krallığını sona erdirir ve 1021 tarihinde Van ve çevresini Bzanslılara bırakır. 1064 yılında Selçuklu sultanı Melikşah tarafından ele geçirilen bu bölgede, 1071 Malazgirt savaşıyla kesin Türk hâkimiyeti sağlanmıştır. 1100 yılından itibaren Ahlatşahlar Beyliği tarafından idare edilmiştir. Anadolu Selçukluları, Moğallar, Karakoyunlular’dan sonra Safevi-Osmanlı mücadelelerinin ardından Yavuz Sultan Selim, 1514’te Çaldıran Savaşıyla bu toprakları ele geçirmiştir. 1548 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından bölgede Osmanlı hâkimiyeti sağlanmıştır.

Işığın kalesi Van ve kalesi yüzyıllar boyunca burada egemenlik kuran çeşitli uygarlıkların onarım ve eklemeleriyle günümüze ulaşmıştır. İç içe dört surla çevrili bu kale, üzerinde çivi yazısı ile yazılmış Urartu tarihinin en eski yazısına panoluk yapıyor. Yazıtı gördüğünüzde biraz şaşırabilirsiniz. Çünkü yazıt kalenin dik duvarında oldukça yüksek noktasında yer almakta. İnsan gözünün görme eşiğinin çok üstünde yer alan bu yazı bir tapınma anıtı olarak kaleyi oluşturan dağ kütlesinin taşına işlenmiş.

Van kalesi tarihi boyunca pekçok medeniyet tarafından kullanıldı. En son Osmanlılar tarafından cami, medrese, su kulesi, kışla yapısı ve depo gibi eklemeler yapılarak yıllarca hizmet verdi. Eski Van denilen yerin neresi olduğu kaleye çıkınca daha da iyi anlaşlıyor. Şehir tam anlamıyla bir harabe kente dönüşmüş durumda. I. Dünya Savaşına kadar kalenin güney kısmında surlarla çevrili olan bölgede Mimar Sinan tarafından yaptırılan Hüsrev Paşa Külliyesi, han-hamam, türbe, medrese, imaret ve çeşme yer alıyormuş. Bugün bu saydıklarımızdan sadece Hüsrev Paşa Camii ve Kaya Çelebi Camii mevcut ve restorasyonu yeni bitmiş. Kaynaklarda geçen o görkemli Ulu Cami bugün yok. Sadece bir minare kalıntısı var. Yine ismi geçen Kızıl Camii’nin de sadece minaresi bulunmakta. Eski kayıtlarda pekçok hamamlardan bahsedilmekte. Günümüze ise sadece Çifte Hamam’ın kalıntıları ulaşabildi. Eski Van’dan günümüzde kullanılan tek eser Kaya Çelebi Camii denilebilir.

İnci Kefalinin ev sahibi Van Gölü Van Gölü 3712 km2 yüzölçümüyle Nemrut Volkanı’nın patlamasıyla oluşmuş büyük bir göl. Gölün en derin yeri 451m. Denizden 1650 m. yükseklikte. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle anlatır. ‘Makdisi tarihinde anlatıldığına göre, Nemrut Tanrılık iddiasıyla dünyayı gezerek bütün usta ve dağdelenleri toplayıp, kırk yılda Nemrut Seddi yaptırmış ki, temelinden tepesine işçiler her taşı yedi günde ancak çıkarırlarmış! Sonra Nemrut, İbrahim Aleyhisselamın Urfa Vakası ile Allah’a isyan ettiğinden, Allah’ın emri ile Cibril-i Emin o yüksek dağın temeline bir kanat vurup havaya uçurdukta, üzerindeki bütün işçi ve insanları ile yerle bir etmiş ve Allah’ın emri ile dağ yere geçip orada bu Van Gölü meydana gelmiştir.’

Van Gölü çok güzel bir günbatımına sahne oluyor. Üzerinde, yük vagonları taşıyan feribotlar adalara yolcu taşıyan motorlar ve su sporları yapanlar var. Gölün suyu hafif tuzlu ve sodalı. Yeryüzünün en büyük sodalı gölü olduğu biliniyor. Çelebi’nin satırlarında göl hakkında şöyle bir bilgiye ulaşıyoruz: ‘Gölün suyu zehir gibi acıdır. Bu gölün etrafında oturanlar bu suda giyeceklerini yıkadıklarında, asla sabun kullanmaya ihtiyaç duymazlar. Suyunda o kadar saf, beyaz ve temiz olarak çamaşır yıkanır ki, bezler pamuk gibi olur.’

Birçok plajı bulunan gölün içinde dört adet ada mevcut. Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş Adaları. Gölde yaşayan tek balık türü İnci Kefali. Son yıllara kadar bu balık türünü Vanlılar ve birkaç bilim adamından başka kimse bilmiyordu. Gölün tuzlu va sodalı suyunda yaşayabilen endemik bir balık türü. Adı kefal olsada sazangillere mensup bir balık İnci kefali.

Ortalama 20 cm. boyunda 70 gr. ağırlığında olan bu balıklar göldeki planktonlarla besleniyor. Üremek için sürüler halinde akarsulara göç ediyorlar. Yumurtasını bıraktıktan sonra tekrar geri dönen bu balıkların yavruları da yumurtadan çıkıp göle geri geliyorlar.

Âşıklar Adası Gölün üzerindeki adalardan en büyüğü Akdamar Adası. Gevaş ilçesinin tam karşısında yer alan bu adada bir manastır bulunuyor. Akdamar adası hüzünlü bir aşk hikâyesinin günümüze ulaşmış bir anıtıdır. Hikâye halk arasında şöyle anlatılır: Keşiş’in kızı olan güzeller güzeli Tamara gönlünü karşı kıyıda yaşayan Türk gencine kaptırır. Çok iyi bir yüzücü olacak ki bu Türk genci hergün Tamara’nın tuttuğu fenerle sahilden adaya kadar yüzer, Tamarayla buluşur. Bunu farkeden Keşiş fırtınalı bir gecede fener tutarak Türk gencini çağırır. Genç ışığa doğru yüzdükçe ışık uzaklaşır. Kollarında derman kalmayan genç ‘Ah Tamara!’ diye bağırarak dalgalı suda can verir. Bu olaydan dolayı adanın adı günümüze Akdamar olarak ulaşır.

Adada yer alan kilise 915-921 yıllarında Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından keşiş Manuel’e yaptırılmış. 1021 yılında Vaspurakan Krallığı ortadan kalkınca yapı 1113’de manastıra çevrilerek Kutsal Haç Kilisesi adını almış. XIII. yy sonlarında Stephanus Şapeli, 1296’da Zacharias Şapeli, 1763’te kilisesinin batı tarafında yer alan jamatun (Büyük dış hol) XIX. yy’da Çan Kulesi yapılmış. Kilise bölgenin en güzel süslemelerine sahip. Dört kollu haç biçimli planı, taş işçiliği, kilisenin üzerindeki kabartma tekniğiyle bezenmiş motifler göz alıcıdır. Bu motiflerin her biri kutsal kitaplarda geçen konularla süslenmiştir. Akdamar Kilisesi’nin duvarlarında yasak ağacın meyvesini yiyen Hz.Adem ve Havva, Calut’u öldüren Davut Peygamber, gemiden atılarak bir balık tarafından yutulan Yunus Peygamber, salkım üzüm bağları içerisinde onlarca hikâye, Ermeni tarihiyle ilgili kişiler, krallar, prensler ve aziz resimleri yer alır. Kilisenin iç kısımlarında ise zengin freskler yer alır.

Van Gölü içindeki bir diğer ada Çarpanak adası. Merkeze yakın Dibekdüzü köyü burnunun karşısında yer alan adaya Van iskelesinden ya da köy iskelesinden ulaşmak mümkün. Adada IX. yy’a ait St. Jean’a adanmış Ktouts manastırı, jamatonu ve şapeli yer alıyor. Merkeze bağlı Yaylıkaya Köyü yakınlarıdaki Adır Adasında da 1305 tarihli bir manastır yer alıyor. 1621 tarhli St. Georges Kilisesi’ne, 1766 tarihinde jamaton ve şapel eklenmiş.

Van Gölünün içinde yer alan bu üç adanın Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin yapmış olduğu incelemelerde bir botanik cenneti olduğu ortaya çıkmıştır. Adalarda toplam 346 ayrı bitki türü bulunmuştur. Göl ve çevresinde aynı zamanda birçok göçmen ve yerleşik kuş türlerine de rastlanmaktadır. Ayrıca Van Gölünün 30 km. doğusunda, denizden 1800 m. yüksekte bölgenin ikinci büyük gölü Erçek gölü yer alır. 99 km2 yüzölçümüne sahip gölü, Memedik Çayı besler. Suyu Van Gölü gibi acı ve sodalıdır. Eskiden yapay bir gölet olan Keşiş ya da bir diğer adıyla Turna gölü de Van’da yer alan bir diğer göldür.

Van ve kalesi yüzyıllar boyunca burada egemenlik kuran çeşitli uygarlıkların onarım ve eklemeleriyle günümüze ulaşmıştır. İç içe dört surla çevrili bu kale, üzerinde çivi yazısı ile yazılmış Urartu tarihinin en eski yazısına panoluk yapıyor.

Kalelerden kurulan şehir

Van ili kaleleriyle meşhurdur. İlde küçüklü büyüklü çok sayıda kale bulunur. Bunların içinde Hoşap Kalesi bölgenin en fazla turist çeken kalesidir. Bir ortaçağ kalesi olan bu kale adını, ‘iyi ya da tatlı su’ anlamında kullanılan hoşap’tan alır. Van’a 60 km. mesafede yer alan bu kale Hoşap Suyunun kuzeybatısında sarp ve dik bir kaya üzerine inşa edilmiştir. Tarihi Urartular’a uzanan kale 1643 yılında Mahmudilerin Beyi Sarı Süleyman tarafından yenilenerek günümüze ulaşmıştır. Kale iç kale ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşmuş olup, kalenin kuzeydoğusunda bir gözetleme kulesi yer almaktadır. Kale içerisinde bir cami kalıntısı medrese, çeşme, su sarnıcı, fırın, zindan ve çok sayıda oda kalıntıları ve eski evler yer alır. Kalenin içkısımında Mahmudi saray olarak nitelendirilen çeşitli yapılar, üst doğu kısmında Seyir Köşkü, harem ve selemlık yer alır. Kalenin giriş kapısı üzerinde yazıtı ve aslan kabartmaları yer almaktadır. Orijinal demir kapı kanatları günümüzde hala kullanılmaktadır. Van’ın Gürpınar ilçesinin Çavuştepe Köyünde yer alan Çavuştepe kalesi Van’a 25, Gürpınar ilçesine 10 km. mesafededir. Kale II. Sarduri tarafından M.Ö. 764- 734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kale yukarı kale ve aşağı kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Kalenin içinde Haldi (Urartu savaş tanrısı) Tapınağı ve bir açık hava tapınağı yer alır. Doğudan batıya doğru depo, tapınak, saray binaları ve sarnıç yer alır.

Toprakkale Urartu Kralı II. Rusa tarafından M.Ö. 685- 645 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Tuşpa’dan sonra Urartu Krallığının ikinci önemli merkezidir. Van merkezin Zimzim dağlarına bağlı bir kayalık üzerinde yer alır. Açık hava tapınağı, Haldi Tapınağı, sarnıç ve kerpiç duvar kalıntıları yer alır. Yabancılar tarafından yapılan araştırmalar sonucu çoğu yurtdışı müzelerinde sergilenen madeni küçük eserler ve fildişleri buranın dikkat çeken eserleridir

Anzaf Kalesi Van’ın 10 km. kuzeydoğusunda Van-Özalp karayolu yakınında yer alır. Kale aşağı ve yukarı olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Aşağı kale Urartu Kralı İşpuini tarafından bölgedeki askeri ve ticari yolları denetlemek üzere inşa edilmiştir (M.Ö. 850-810). Yukarı kale ise Kral Menua döneminde yapılmış olup iri kalker bloklarla çevrilmiştir. Kale içerisinde tapınak, saray, atölye, depo binaları yer almaktadır. Kalenin 150 m güney kısmında Urartu sivil yerleşimini gösteren şehir kalıntıları bulunmaktadır.

Van’da bu kalelerden başka birçok kale daha görebilirsiniz. Urartu ve ortaçağ tarihli bu kalelerin başlıcaları, Zivistan Kalesi, Çatak Kalesi, Hişet Kalesi, Beyüzümü Kalesi, Hamurkesen (Zernek) Kalesi, Zernaki Tepe Kalesi, Pizan Kalesi, Kalecik, Muradiye Kalesi, Albak (Başkale ) Kalesi, Deliçay kalesi, Müküs Kalesi, Yoncatepe kalesi sayılabilir.

Her şehrin bir Ulu Camii vardır Ulu Camii: Ahlatşahlardan I. Sökmen tarafından 1100- 1112 tarihleri arası veya II. Sökmen tarafından 1128- 1185 tarihlerinde yapıldığı sanılmaktadır. Selçuklu eseri olan bu camiden günümüze sadece silindirik gövdeli tuğladan yapılmış minaresi ulaşmıştır. Minareninde şerefeden sonraki kısmı yıkılmıştır. Temelleri ve minaresi bulunan bu yapının Selçuklu izlerini taşıması açısından önemi büyüktür.

Süleymanhan Camii: Van kalesinin üst kısmında yer alan bu cami Van kalesi siluetleri arasında yer alır. Kare planlı caminin silindirik gövdeli bir minaresi yer almaktadır. Günümüze sadece kıble duvarıyla, üst kısmı yıkılmış şerefesi ulaşmıştır.

Kızıl Minareli Camii: Eski Van’ın doğusunda Tebrizkapı mahallesinde yer alan bu caminin minaresi Selçuklulara, camisi ise Osmanlılara aittir. Silindir biçimli minarenin kaidesi kare planlı ve kesme taştan olup, gövde kısmı tuğladan yapılmıştır. Minarenin gövdesi üzerinde geçme olarak isimlendirilen geometrik bir şerit yer alır. Bu şeridin alt ve üst kısımlarında çiniler yer alır. Camiden günümüze sadece duvarları kalmıştır.

Hüsrev Paşa Camii – Medrese ve Türbesi: Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından 1567 tarihinde yaptırılan bu cami Van’ın Ortakapı mahallesinde bulunmaktadır. Cami, medrese, türbe ve imaretten oluşan bir külliye içerisinde yer alır. Günümüze sadece türbe ve cami kısmı ulaşmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan bu yapının duvarlarında iki renkli kesme taş, kubbede tuğla malzeme kullanılmıştır. Kare planlı caminin son cemaat yeri yıkılmıştır. Kapının bulunduğu cephe ile diğer cephelere yerleştirilen pencereler caminin içine ferahlatıcı bir aydınlık sunmaktadır. İç mekânlarda duvarlarda çini olduğu söylenmektedir. Günümüzde bu çinileri göremiyoruz. Silindir gövdeli minare onarılmıştır. Caminin kalkar taşından olan mihrabı geometrik şekilleriyle taş işçiliğine güzel bir örnektir. Ayrıca cami içindeki elişi ve çinilerden çok azı günümüze ulaşmıştır. Hüsrev Paşa Külliyesi caminin kuzey tarafında yer alır. Oldukça harab bir vaziyette olan külliyede 1996 yılında kazı ve onarım çalışmaları başlamıştır. Yapılan restorasyon çalışmaları sonunda U planlı 16 medrese odası ortaya çıkarılmıştır. Moloz taşlarla kare planlı olarak inşa edilen bu medresenin üzeri bir kubbeyle örtülmüştür. Ayrıca medresenin güneybatı köşesinde cami hizasında bir dershane bulunmuştur. Medrese odalarının ön kısmında yıkılmış ahşap revaklar ve avlu ortasında şadırvan bulunmuştur. Bütün bu yapılar ve duvarlar günümüzde yıkık bir haldedir. Hüsrev Paşa’nın 1588 tarihinde ölümü üzerine Mardinli Mimar Abdullah oğlu Şaban tarafından altıgen planlı bir türbe yapılmıştır. Türbenin üzeri, çeşitli geometrik ve bitkisel süslemelerle işlenmiştir.

Kaya Çelebi Cami: Vakfiyesine göre Kaya Çelebi Zade Koçi Bey tarafından 1660 tarihinde yapımına başlanmış olup, Koçi Bey’in idamı üzerine 1663 tarihinde Cem Dedemoğlu Mehmet Bey tarafından tamamlanmıştır. Cami kare planlı ve tek kubbeli, beş gözlü son cemaat yerinden oluşmaktadır. İki renkli kesme taştan inşa edilen caminin minaresi kuzeybatı köşesinde yer alır. Caminin kuzey cephesi kapı ve pencereleri geometrik desen ve bitkisel motitlerle süslenmiştir. Mihrabı kalker taşından yapılmış olup farklı süslemeler burada da yer alır. Osmanlı devrinin ayakta kalan tek ibadete açık camiidir. 1993 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yaptığı onarımla ibadete açılmıştır.

Gevaş İzzettin Şir Cami: Van ve Hakkâri meliki İzzettin Şir tarafından yaptırılan caminin tarihi tam olarak bilinmeyip, XIV.- XV. yy’a ait olduğu sanılmaktadır. Cami kesme taşlarla yapılmış olup, kare planlıdır. Caminin kuzey kısmına bitişik medresesi yer alır. Cami mihrabının önü kubbeli ve iki sahınlıdır.

Van’da yer alan diğer camiler arasında Gürpınar ilçesindeki Hamurkesen Camii, Eski Van’ın Horhor bahçelerinde yer alan Horhor Camii, Horhor Camii ile Ulu Camii arasında kalan Abbasağa Camii ilk akla gelen isimlerden. Horhor Camii ve Abbasağa Camii’lerinin sadece belli duvarları günümüze ulaşabilmiş.

Gevaş ilçesinin Selçuklu Mezarlığının doğu kısımında yer alan Halime Hatun Kümbeti giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre Melik İzettin tarafından 1335 tarihinde kızı Halime Hatun adına yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklularına ait bu kümbetler Türk mimarisinin en orjinal eserlerindendir. ‘Türk Çadırı’ adını taşıyan bu eserler Türklere ait çadır kültürünün birer temsilcileridir. Çadırın taş ve mermere dönüşmüş hali diye tanımlayabileceğimiz bu kümbetler Selçuklularda önemli kişiler için yapılan mezarlardır. Gövdeleri yuvarlak veya köşeli olup, kaideleri kare şeklindedir. Kümbetlerin tepe kısmı huni veya piramit külah şeklindedir. Kümbetler iki katlıdır. Asıl mezar odası alt katta yer alır. Mezar odasına bir merdivenle inilir. Üst kattaki sanduka genellikle sembolik olarak konulur. Üzerleri genellikle farklı geometrik şekillerle bezelidir.

Van ve çevresi kümbetler açısından oldukça zengindir. Hüsrev Paşa Kümbeti, Erciş Kadem Paşa Hatun kümbeti, Erciş Zortul Kümbeti, Hoşap Süleyman Bey Kümbeti, Çaldıran Kübik Köyü Kümbetleri, Eski Van İkiz Kümbetler, Manevi şahsiyetiyle Abdurrahman Baba Kümbeti Van’ın önemli ziyaret yerlerindendir.

Türkiye’de kedi deyince aklımıza gelen ilk tür genelde Van kedisi olur. Beyaz ipeksi bir kürkü vardır. Bir gözü mavi, bir gözü kehribar renklidir. Uzun ve kabarık kuyruğuyla kedi dünyasının yıldızı- dır Van kedileri. Baş ve kuyruk kısmında sarı lekeleri bulunmaktadır.

Gölü, kedisi, kalesi, Akdamar’ı ile Van; misafirlerine anlatacağı uzun geçmişini sizinle paylaşmaya her dem hazırdır. Peki, siz Van’a gitmeye hazır mısınız?

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir