Cihanı yöneten idare merkezinde bir gün : Topkapı Sarayı ve Sarayda Yaşam

topkapisarayi

İstanbul’un fethinin ardından 1465’de yapımına başlanan Topkapı Sarayı gerek yapı gerekse içindeki yaşam düzeni itibariyle Osmanlı siyasetini, kültür ve sanatını olduğu gibi gösteren nadir bir müze olarak dikkati çeker. 80.000 metrekarelik zemin alanı ile klasik hiyerarşi, güç ve anlamlı bir ihtişam döneminin sembolü olan Topkapı Sarayı, mimari anlamda Rokoko eklerle ömrünü tamamlarken, devletin son zamanlarında yerini Boğaziçi saraylarına bırakmıştır.

Topkapı Sarayı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan tarihi yarımadanın ucundaki Sarayburnu’nda Bizans akropolü üzerinde kurulmuştur. Saray, kara tarafından Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Sûr-ı Sultâni, deniz tarafından ise Bizans surları ile şehirden ayrılmıştır. Çeşitli kara kapılarıyla ve deniz kapılarıyla saray içerisindeki değişik yerlere açılan kapıların haricinde, sarayın anıtsal girişi Ayasofya’nın arkasında bulunan Bâb-ı Hümâyûn (Saltanat Kapısı)’dur. Topkapı Sarayı yönetim, eğitim yeri ve padişahın ikametgâhı olması sebebiyle oluşturulan yapılanmaya uygun olarak iki ana bölüme ayrılmıştır. Bunlar, birinci ve ikinci avludaki hizmet yapılarından oluşan Birun ile iç örgütlenme ile ilgili yapılardan oluşan Enderun’dur. Bunlara eklenen üçüncü bölüm ise Harem’dir. Yapımında başta Mimar Alaüddin, Davud Ağa, Mimar Sinan ve Sarkis Balyan olmak üzere çeşitli dönemlerde devletin ileri gelen mimarları görev almıştır.

Farklı dönemlerdeki eklemeler ve yenilenmelerle görkemli bir boyut ve işlev çeşitliliği kazanan saray, bu yönüyle Osmanlı devlet kurumlaşmasının bir yansıması sayılmıştır. Bâb-ı Hümâyûn’u Bâbüsselam’a bağlayan 300 metre uzunluğundaki ağaçlı yol sultanların Cülus, Sefer, Cuma Selamlıklarına ihtişamla geçtiklerine sahne olmuştur. Bu avlu aynı zamanda Elçi alayları, Beşik alayları ile Valide Sultanların saraya taşınmasındaki Valide alaylarına da sahne olmuştur. Bunun dışında saray pek çok yapıyı da bünyesinde barındırırdı. Otluk Kapısı, Balıkhane Kapısı, Saadet Kapısı, Haseki Hamamı, Alay Köşkü, Zeynep Sultan Camii, Soğukçeşme Kapısı, Ayasofya, III. Ahmet Çeşmesi, Ahırkapı Feneri, İncili Köşk, Odun Kapısı, Has Ahır, Hasbahçe, Şevkiye Köşkü, Vükela Kapısı, Eski Kayıkhaneler, Sepetçiler Kasrı, Yalı Köşkü, Demirkapı, Yalıköşkü Kapısı, Yeni Darphane, Darphane Köşkü, Babı Hümayun, Gülhane Kasrı, Gotlar Sütunu, Bâbüsselam, Arz Odası, Çinili Köşk, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, III. Osman Köşkü, Sofa Köşkü, Lala Bahçesi, Birinci, İkinci ve Üçüncü Avlu surlarla çevrili bölümde yer alırdı. İç saraydaki yapılar ise Bâbüsselam, Mutfak kanadı, Bâbüssaade, Arz odası, Fatih Köşkü, Hekimbaşı odası, Ağalar Camii, İç hazine, Raht Hazinesi, Has Ahır, Kubbealtı, III. Ahmet Kütüphanesi, Sünnet odası ve III. Murat Köşkü olarak sıralamak mümkündür.

Sarayda hayat sabah namazından önce, gün ışımadan başlardı. Birinci Yer diye tabir edilen bölümde daimi oturanlar sabah namazını Ayasofya’da kılarlar, yalnız gündüzleri vazife görenler ise namazdan en geç bir saat sonra Bâb-ı Hümâyûn’dan giriş yaparlardı. Has Fırın ekmekçileri bir taraftan fırını ateşlerken diğer taraftan hamurkârlar sarayın günlük ekmek ihtiyacı için hamur yoğurmaya başlarlardı. Aynı şey, Fodla fırınında av köpeklerinin günlük ekmeği için yapılırdı. Bütün ekmeklerin öğle namazından bir saat önce hazırlanmış ve pişmiş olması gerekiyordu.

Sabahın bu erken saatleri saray mensuplarından hasta olanların muayene ve tedavisi ile devam ederdi. Sarayda bulunan özel doktor ve Sultan’ın sağlık danışmanı olan Hekimbaşı’nın emrindeki doktor, cerrah, göz hekimi, eczacı ve pansumancılar yoğun bir çalışma süreci içinde olurlardı. Aynı dakikalarda simsakalar, ellerindeki gümüş kaplarda taşıdıkları tertemiz sularla Kutsal Emanetlerin bulunduğu Hırka-ı Saadet dairesinin taşlığını yıkamaya giderlerdi.

Darphane’de o gün para basılacaksa Darphane Emini erkenden gelir, basılacak altın ve gümüş kaydedildikten sonra Sersikkesen’e teslim edilir, o da para basıldıktan sonra kalan altın ve gümüşü tekrar kaydettirerek Defterdar’a teslim ederdi. Yine bu sıralarda sarayın ahır ve atlarından sorumlu olan Baş İmrahor ve yardımcısı Küçük İmrahor, Padişahın emrini bekler; devlete ait binaların yapım, onarım ve vekilharçlığı hizmeti ile meşgul Şehremini, Sadrazam’ın ve Defterdar’ın emrini almak üzere memurlarıyla beraber dairelerinde bulunur ve günlük işleriyle uğraşırlardı. Bunlar yaşanırken, Kızlar Ağası başkanlığında Ağa Divanı kurularak ilgili memurlarla birlikte Mekke ve Medine’ye ait vakıfların işlerine bakılırdı. Kızlar Ağası, padişah adına bu vakıflara nezaret ederdi.

Yaklaşık beş asırlık büyük geçmişi dekorlayan dramatik olaylar süreci ile saray, dünya müzeleri arasında tarihsel yaşantısı ile günümüze ulaşabilmiş ender örneklerden biridir.

Orta Kapı’dan geçilince İkinci Yer denilen bölüme ulaşılır. Burası genellikle bayram ve alaylar için kullanılırdı. Bu nedenle bir adı da Alay Meydanı’dır. Dört tarafı mermer revaklarla çevrili bu meydan görkemli törenlere sahne olurdu. Sağ tarafta yer alan Matbah-ı Amire (Saray Mutfağı) ile beraber Kanuni döneminde yaptırılan Divanhane bu bölümün en dikkat çekici yapılardır. Sabah namazından sonra sarayın sekiz kısımdan oluşan mutfağında ocaklar ateşlenir ve o gün sarayda her kim bulunacaksa –ki sayının bazen 4-5 bini bulduğu söylenir- herkesin yemeği pişirilmeye başlanırdı. Her kısımda bulunan aşçıbaşılarına Baş Aşçı başkanlık ederdi. Her gün pişecek olan malzemelerin temininden Pazarbaşı sorumlu idi. Yemeklerin de bütün aşamalarıyla öğle namazından önce tamamlanmış olması gerekiyordu. Bütün bunların yanında Padişah’ın yemekleri özel bir bölümde ve özel bir gözetim altında pişirilirdi ve padişah bütün öğünlerde tek başına yemeğini yerdi.

İkinci Yer’in en önemli olayı bugünkü Bakanlar Kurulu’na benzeyen Divan-ı Hümâyûn’un toplanmasıydı. Devletin en üst düzey yetkili organları burada bütün şikâyetleri ve davaları karara bağlamaya çalışırlardı. Herhangi bir dînî, millî ya da cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin herkesin başvurusu kabul edilirdi. Önce halka ait işler görülür, dilekçeler yüksek sesle okunur, kararlar kaydedilir daha sonra devlet işlerine geçilirdi. Öğle vakti gelince yemekler yenilir, bundan önce eğer günü gelmişse Yeniçerilere ulufe denilen maaşları dağıtılırdı. Eğer kabul edilecek bir elçi varsa Divan’dan sonra ve yemekten önce kabul edilirdi.

Saray’daki protokol ve hiyerarşinin zamanla kazandığı görkem ve çok ünitelilik mimariyi şekillendirmiş, devletin yükselişi ve çöküşü de sanatsal anlatımını bu sarayda bulmuştur. Bâbüssaade’den geçilince Enderun başlardı. Yeni bir hükümdar tahta çıkacağı zaman bu kapının dışındaki revakın altına kurulan tahta oturup tebrikleri kabul ederdi. Arz Odası’nın da yer aldığı Enderun avlusunda, sultanlara ait en önemli yapılardan biri olan Hasoda 19. yüzyıldan beri Kutsal Emanetlerin teşhiri amacıyla kullanılır. Yavuz Sultan Selim’in 16.yüzyıl başlarında Memluk İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Mekke ve Medine’den Hz. Peygamber ve ilk halifelerin kutsal eşyalarını Abbasi Halifeliği kanalıyla getirip Hazine ve Hasoda’ya aldırarak İslam halifesi olduğunu bildirmiştir. Osmanlı sultanları için ümmet esasına dayalı bir imparatorluğun yöneticisi olarak bu eserleri korumak ve onların temsil ettiği ideal uğruna yaşamak başlıca yönetim prensibi olmuştur. Bu eserler arasında Hz. Peygamber’in hırkası (Hırka-i Saadet), kılıçları, rölikleri, Sancak-ı Şerif, ilk halifelerin kılıçları, semavi dinlerin tarihlerinden gelen çeşitli eserler vardır. Bu eserler, Ramazan ayının on beşinde bir saray töreniyle saraylılara, vezirlere ve harem halkına gösterilirdi. Enderun avlusuna ve Harem Dairesi yanındaki sultanların özel avlusu olan Sofa-i Hümayun Taşlığı’na açılan Hasoda’nın bakımında görevli 40 ağa Enderun mektebinin en yüksek aşamasına gelmiş ve sultanla beraber olmaya hak kazanmış ağalardır. Sarayın, Sarayburnu’na bakan arka bölümünde sultanın ve ailesinin zevkine mahsus köşkler vardır. Hasoda ve Harem gibi, sarayın hanedanını ilgilendiren özel bölümlerden biri olan Sofa-i Hümayun terası üzerindeki mermer havuz, köşkleri birbirinden ayırmaktadır.

Sarayda ikamet eden herkes gibi Padişah da güne sabah namazı ile başlar, daha sonra kiler odasında hazırlanmış kahvaltısını tek başına ederdi. Eskiden Osmanlı sarayında günde iki öğün çıkarken bu usul daha sonra yerini üç öğüne bırakmıştır. O gün Divan toplantısı yoksa padişah genellikle Has Oda’ya geçer ve orada kitap okuyarak ya da özel merakları varsa bunlarla vaktini değerlendirirdi. Bu sayede içlerinde âlim, musikişinas, şair, hattat vb. kabiliyetlere sahip pek çok sultan bulmak mümkündür. El sanatlarında maharet sahibi padişahlar el emeği göz nuru pek çok muhteşem sanat eseri ortaya koyarlar, daha sonra bu eserler satılır ve geliri sadaka olarak dağıtılırdı. Padişah’ın öğle yemeği Kuşhane mutfağından bir tabla ile gelirdi ve bu tür hizmetlerden sorumlu kişiler Kilercibaşı ve Çeşnigir idi. Padişah yemekten sonra namazını kılar, bir müddet istirahat eder ve eğer mevsim kış değilse sarayın bahçesinde gezintiye çıkardı. Bazen de sarayın dışında Kadıköy bağı, Davutpaşa bahçesi, Beşiktaş bahçesi, Dolmabahçe, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Emirgan, Kandilli, Ayazma, Salacak, Fenerbahçe ya da Florya’da gezintiye çıkardı. Bu gezintiler genellikle ikindi namazında sona ererdi. Gezintilerin yapılmadığı kış günlerinde ve Ramazan aylarında ise Padişah, ülkede bulunan âlim, musikişinas, şair, düşünür vb. pek çok kişiyi davet ederek çeşitli oturumlar ve sohbetler düzenlerdi. Söz gelimi IV. Murat kış ve yaz Cuma geceleri âlimleri, şeyhleri, meşhur hafızları; Cumartesi geceleri musikişinas ve hanendeleri; Pazar geceleri şairleri; Pazartesi geceleri çeşitli sanat erbabını; Salı geceleri güngörmüş tecrübe sahibi ihtiyar vatandaşları; Çarşamba geceleri dervişleri davet eder, onlarla vakit geçirirdi. Akşam yemeğinden sonra namazı kılar, yatsıyı da eda ettikten sonra uyumak üzere dairsine çekilirdi.

Uygun vakitlerde ülkede bulunan âlimleri, şeyhleri, musikişinasları, şairleri ve düşünürleri davet ederek çeşitli sohbetler düzenlemek padişahların en önde gelen zevklerinden biriydi.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir