Deniz ve rüzgârın heyecan verici birlikteliği: Yelken sporu

yelken

Denizle aşina olan milletlerde önce ihtiyaçtan doğan, sonra hobi ve spor olarak gelişen bir dal, yelkencilik. Yelkencilikte en önemli şey sebattır. Sabırla beraber kısa sürede en hızlı kararları vermeyi de öğreten bu spor, mücadeleci bir ruhun oluşmasına da katkı sağlamaktadır.

Nuh Tufanı” ile suyla imtihan olan insanoğlu “Evreka” sözüyle beraber suyla dostluk kurmaya başlar. Bu dostluğa rüzgârın da eşlik etmesiyle birlikte su üzerinde bir spor dalı doğar: Yelkencilik. Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun biçimde takılarak, tekneyi hareket ettiren kumaş veya şeritlere yelken adı verilir. Önceleri ticaret, savunma ve ulaşım amaçlı kullanılan yelkenli tekneler zamanla spor amaçlı da kullanılmaya başlanır. Açık denizlere kıyısı olan ülkeler tarafından da yavaş yavaş benimsenmeye başlanır.

Yelkencilikte diğer sporlardaki gibi doğa koşullarıyla mücadele edip onları alt etmek değil, tam aksine onlarla işbirliği içinde olmak esastır. İnsanı rüzgâr, gel-git, hava durumu gibi çeşitli unsurlarla takım halinde çalışmaya sokan bir başka spora rastlamak zordur. Gerek izleyicisi, gerekse genel görünümüyle farklı bir spor olan yelken, yarışların topluma açık olması, 7’den 70’e geniş bir kitleye hitap etmesiyle de diğer spor dallarından ayrılır. Bu spor üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde de büyük bir yoğunluk içinde tüm yıl boyunca yapılmaktadır.

Yelkenciliğin tarihçesi Yelkencilik; ulaşım, ticaret ve savunma alanlarında insanlığın, ayaklarını karadan kesip su üzerinde de hüküm kurmaya çalıştığı ilk dönemlerden beri yapılagelmiştir. Bir zanaat olarak düşünülen yelkencilik, insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan bir araç olarak geliştirilmiştir. Toprağa bağımlı insan uygarlığının dünya üzerinde daha fazla alana hükmetmesine yardımcı olan bu tekniği, her millet kendince geliştirmeye gayret göstermiştir.

Yelkenli teknelerin ilk olarak Mısır’da kullanıldığı sanılmaktadır. M.Ö. 2400 yıllarında Mısırlıların, yelken malzemesi olarak papirüsü kullandıkları biliniyor. Nil ve Amazon üzerinde kullanılan yelkenlerin ardından yavaş yavaş açık denizler üzerinde de kullanılabilecek yelkenler geliştirilmeye başlanır. Vikinglerin kare yelkenleri açık deniz yelkenciliğinde önemli adımlardan biri durumundadır. Vikingler, binlerce kilometrelik yolları kürekler ve kare şeklinde yelkenlerle kat etmişlerdir.

Arapların kare yelken yerine üçgen yelkeni, yani Latin yelkenini geliştirmeleri sayesinde rüzgârdan daha fazla verim elde edilmeye başlanır. Üçgen yelkenin dezavantajı ise; yelkeni kontrol etmek için çok fazla gemiciye ihtiyaç duyulmasıydı. Çinlilerin “junk rig” adlı yelkenliler ile bu sorunu aşmaları önemlidir. Çünkü bu yelkenlerin özelliği, jaluzi gibi açılır kapanır olmasıydı. Bu sayede yelkenlerin kontrolü rahatlar ve tamir için gereken süre de kısalmıştır.

Polonez denizcilerin Pasifik’te kullanılmak üzere yaptıkları kano benzeri ‘proa’ları da yelken tarihi açısından önemlidir. Ağaç kovuğundan oyulan kano ve onun yanlarında bulunan destekleyicileri Latin yelkenler vasıtasıyla hareket ettirip kürek yardımıyla yön vererek bununla uzun yolculuklar yapılmasını sağladılar. Tüm bu gelişmeler yelkenciliğin ilk oluşum safhasındaki ihtiyaçlara binaen yapılmak zorunda olunan değişimlerdir. Kişisel zevklerin yelkencilik üzerinde etki etmesi ise 17. yüzyılda başlamıştır. Bu dönemde çeşitli yat ve yelken kulüpleri kurulmuş ve ilk yarışlar düzenlenmeye başlanmıştır.

İlk olarak İngiltere’de 1683 yılında Seamark Club adında bir kulübün kurulmasıyla dünyaya yayılan bu spor, deniz sporları arasında en çok rağbet gösterileni hâline gelmiştir. Gene ilk yarış da İngiltere’de York dükü ve II. Charles’in yelkenlileri arasında yapılmıştır. Açık denizlerin ülkesi olan İngiltere, birçok alanda olduğu gibi yelken sporu hususunda da dünyaya öncülük etmiştir. Bu ilklerin ardından; The Water Club of Cork 1720’de İrlanda’da, New York Yacht Club da 1844’te Amerika kıtasında kurulmuştur.

1900’lere gelindiğinde de spor olimpik alana kaymış ve olimpik bir spor olarak sayılmaya başlanmıştır. 1907 tarihinde de Uluslararası Yat Yarış Birliği IYRU kurulmuştur. Daha sonradan bu birlik Uluslararası Yelken Federasyonu – ISAF olarak isim değişikliğine girmiştir.

Ülkemizde yelken sporu Ülkemizde 19. yüzyılın ortalarında filizlenen yelken sporu; Büyükada, Moda ve Yeşilköy sahillerinde, yat sahiplerinin kendi aralarında yaptıkları yarışlar ile başlar. Birinci Dünya Savaşı ve onu müteakiben meydana gelen Kurtuluş Savaşı yıllarında sekteye uğrayan yelken faaliyetleri 1923 yılında yelken, kürek ve yüzme dallarını kapsayan Su Sporları Federasyonu’nun kurulmasıyla tekrar başlamıştır. 1957 yılında yelken branşı Su Sporları Federasyonu’ndan ayrılmış ve 25 Mayıs 1957’de Türkiye Yelken Federasyonu olarak resmen kurulmuştur. ISAF’a üyelik ise fedarasyon kurulmadan önce, 1932 yılında gerçekleşmiştir.

Ülkemizde XIX. yüzyılın ortalarında filizlenen yelken sporunun, Büyükada, Moda ve Yeşilköy sahillerinde, yat sahiplerinin kendi aralarında yaptıkları yarışlarla başlamış olduğu tahmin ediliyor.

Yelkencilikte yarış sınıfları ve yelkenlileri

Ülkemizde Yelken Federasyonu tarafından tescil edilmiş yelkenli tekne sınıfları vardır. Bunlar Olimpik kategoride Laser Standart ve Laser Radyal (Bayan), 470, Finn, RSX ve olimpik olmayan kategoride Optimist, Laser 4.7, 4.20, Europe Pirat, Dragon, Wind Surf ile Yat ve Radyo Kontrollü Yat sınıflarıdır. Bunlardan genelde Optimist, Cadet, 380, 470, Finn, Laser ve Dragon sınıflarında yarışmalar düzenlenir. Bu sınıf yelkenlilerle ülkemizde Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Federasyon Kupaları ile Türkiye Birinciliği yarışmaları yapılır.

Yelkenli tekneleri detaylarına inmeden tanıyacak olursak, yelkenciliğe ilk başlayanlar için Optimist adı verilen sınıf önerilmektedir. 8 yaşından itibaren, çocukları deniz ve yelkenle tanıştırmak, onlara denizi sevdirmek ve yelken sporunu öğretmek ve 15 yaşına kadar yarışmalarını sağlamak için tüm dünyada yayılmış bir sınıftır. Tek kişilik bir yelkenli olan bu sınıf, ISAF tarafından “16 yaş altı sınıfı” olarak resmen kabul edilmiş tek sınıftır.

Optimist’ten sonra tercih edilen iki kişilik teknelerin adı Cadet’tır. Cadet dışında, Optimist’ten sonra genç yelkencilerin seçtikleri diğer tek kişilik sınıf ise Laser’dır. Laser, hızlı ve performanslı bir sınıftır. Dengeleyici özelliği olmadığı için tüm dengeyi kurma tekneyi kullanana aittir. Sert rüzgârlı havalarda, kullanan kişinin vücudunu teknenin dışına atarak dengeyi sağlaması gerekmektedir. Denge sağlanamadığı zaman devrilen ve düzeltilmesi gereken bir sınıf olma özelliği taşır.

Laser, kendi içinde de yelken alanına ve kullanıcılarına göre çeşitli sınıflara ayrılır: Laser 4.7, Laser Radial, Laser Standart. Laser’dan sonra geçilen sınıf ise Finn’dir. Bu sınıf da tek kişiliktir. Yalnız bu sınıf diğer sınıflara göre, teknik ve fiziksel anlamda daha güçlü olmayı gerektiren bir sınıftır; ağır kondisyon gerektirir. Bu yelkenliyi kullanabilmek için yapılı bir vücuda sahip olmak şarttır. Bu zor yelkenlinin dünya yelken yarışçılığı tarihinde de önemli bir yeri vardır. Son 50 yıl içindeki yarışların en önemli isimleri Finn kökenli yarışçılardır. Bunların dışında 470 ve 420 isimli tek gövdeli, iki kişilik bot sınıfları vardır. 420 adlı yelkenliler küçük bir sınıftır ve bu sınıfın balon yelkeni vardır. Kullanıcıları ise genelde bayanlardır.

Ülkemizde yarışları yapılan sınıflardan sonuncusu ise Dragon’dur. Dragon 3 kişilik, yaklaşık 2 ton ağırlığında, yıllarca olimpik kalmış bir sınıftır. Denizci kişiliği, sürat ve zarafetin bütünleştiği dengeli yapısı ile Dragon sınıfı tekneler pek çok denizcinin hayallerini süslemektedir. Şu anda olimpiyatlarda yer almamasına rağmen gerçek popülerliğini sürdüren tek sınıf olmuştur.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir